Cyprus Mail gazetesi, uzun zamandır bildiklerimizi heyecanlı bir dille duyurdu.
Güney Kıbrıs’ın İsrail için bir arena hâline geldiğine dikkati çeken gazete, aslında bunun Rum halkı için bir sorun olduğunu belirtiyor.
İsrail genişlemeyi kafasına koymuş gibi görünüyor.
Şimdilik kimseyi umursamıyor.
Görünene bakılırsa, Suriye üzerinde hâkimiyet kurma çabasıyla Akdeniz’deki pozisyonunu güçlendirme peşinde.
Uzun zamandır Güney Kıbrıs’tan alınan evler, araziler ve topraklar gündemde.
Bu durum, Filistin’e yerleşme süreçlerine yeniden bakmamız gerektiğini hatırlatıyor.
Ukrayna’ya da aynı mantıkla bakmamız gerekecektir.
Denizlere hâkimiyet sağlamak isteyen İsrail’in nihai hedefi yalnızca “vadedilmiş topraklar” hülyası değildir.
Anlaşılan yeni paylaşım sürecinde İsrail daha fazla yere hükmetme kabiliyetine talip.
Türkistan, Akdeniz, Kıbrıs, Kafkasya ve Karadeniz bölgesi… Buralara dikkatle bakmamız gerekiyor.
İsrail, kendisi için arka bahçe oluşturma gayretindedir.
Kazakistan’ın 'İbrahim Anlaşması’na imza atması da İsrail’in aynı stratejik yaklaşımının yansımasıdır.
Şimdi yavaş yavaş her yere el atıyor.
Bunu sadece günlük siyaset kapsamında değerlendirmek yanlış olur.
Türkistan coğrafyası, yani Türk dünyası hattındaki devletlerin bunu iyi kavraması gerekiyor.
İsrail sadece kendi coğrafyasında hâkimiyet kurmaya çalışmıyor; öyle olsaydı “Kazakistan nereden çıktı?” diye sormamıza gerek kalmazdı.
Peki ne yapmaya çalışıyor? Küresel düzeni yeniden şekillendirmeye gayret ediyor.
Suriye’de hâkimiyet istiyor; hatta Suriye’yi istiyor.
Kuzey İran’daki seçimlerde sokaklardaki İsrail bayraklarını bir dönem eleştirmiştik.
Anlaşılıyor ki Türkiye’nin etki alanına talip; yani Türkiye’yi kendisi için en tehlikeli rakip hatta düşman olarak görüyor.
İsrail zehir; dokunan zehirlenir!..
Bu gerçeği fark etmeyen herkes bundan zarar görecektir.
Siyonizm öyle bir beladır ki, İsrail’in kendisini dahi aynı bela boğmaktadır.
Ama henüz herkes olaya aynı yerden bakmıyor.
Ukrayna’ya farklı bir gözle bakacağımız günler uzak değil.
Türk devletlerinin meseleyi aynı farkındalıkla değerlendirmesi ise zaman alacaktır.
Türk devletleri, Türkiye’nin uyarılarını dikkate almak zorundadır.
Neden mi? Çünkü İsrail’in tüm hamleleri Türk dünyası hattında hâkimiyet kurma çabasına hizmet ediyor.
Bu satırları yazarken Gazze’deki insanlık dramının gölgesinde değerlendirme yapmamak gerekiyor.
Zira İsrail, ilerlediği her yerde “yeni Gazzeler” oluşturacak kadar gaddar, zalim ve çıkarcıdır.
Bunu görmek, İsrail ile Filistin arasında tercih yapmak değildir; aksine bunu görmek, kendini korumak için elzemdir.
Filistin meselesini iyi analiz etmek, İsrail’in uzandığı tüm ülke ve bölgeler için ders niteliği taşır; anlayana fayda sağlar.
Görünüşte, bu faaliyetler savunma sanayi ürünlerinin veya tarım sektöründeki iş birliği gibi durabilir.
Oysa İsrail herhangi bir ülkede ne kadar fazla ilerlerse, o ülkenin sonu o kadar yaklaşır.
Çünkü İsrail kendisini o bölgelerde hâkim güç olarak görmektedir.
Türk dünyasındaki İsrail etkisini basit bir mesele olarak görmeyin.
Dün FETÖ vardı; İsrail kendini farklı görüntüler arkasında gizleyebiliyordu.
Şimdi perde kalktı, İsrail artık açıktan meydan okuyor.
PKK/PYD terör örgütlerini, DEAŞ ve benzerlerini ABD ve İsrail besledi.
Dolayısıyla bunlardan ders çıkaramayan her ülke, İsrail’in ve destekçilerinin esiri olacaktır.
Yazdıklarım, siyonist zihniyetin zehirlediği İsrail yönetimlerini kapsıyor.
Bu hasta, zehirli zihniyete bulaşan herkes zararlı çıkacaktır.
Güney Kıbrıs da aynı tehlikeyle karşı karşıyadır.
Türkiye düşmanlığı ile körüklenen Rum-Yunan yapısının bunu idrak etmesi kendi selametleri için hayati önemdedir.
Türkiye’ye gelince… Her ne kadar diplomasinin gücüne dayanıyor olsa da İsrail ve benzerlerinin herhangi bir dayatmasına savaşarak cevap verecek kapasiteye sahiptir.
Diplomasi gücü önemlidir, satranç zekâsı önemlidir, fakat savaş gücü ve ruhu daha da önemlidir.
Siyonizmin temsilcisi Netanyahu ve çetesi bunu iyi biliyor!..
Sevil Nuriyeva’nın önceki yazıları…