Putin’in Rusya’nın kontrolüne geçen topraklardan söz etmesinin hemen ardından Zelenskiy, cephe hattına yakın Kupyansk kentinin girişinde bir video yayımladı. Zamanlama ve mekân tercihi dikkat çekiciydi.
Peki, Zelenskiy neden böyle bir yönteme başvurdu? Cephe hattındaki reel durumun nasıl şekillendiğine ve dengenin kimin lehine olduğuna dair güçlü göstergeler ortadayken, bu tabloya neden karşı koymaya çalışıyor?
Ukrayna’yı destekleyen devletlerin askerî ve istihbarî değerlendirmeleri artık büyük ölçüde kamuoyuna ve medyaya yansımış durumda. ABD Başkanı Trump da duruma ilişkin tespitlerini defalarca açık biçimde dile getirdi. Bu beyanlarla Putin’in son açıklamaları arasında dikkat çekici benzerlikler bulunmaktadır.
Zelenskiy, cephede Ukrayna’nın “galip” olduğu algısını canlı tutarak Batı’dan gelen siyasi ve askerî desteğin devamını sağlamayı amaçlamaktadır. Bu yaklaşımı anlamak mümkündür. Ancak gelinen aşamada bu tutum, sürecin seyrini değiştirmeye yetmemektedir. Esasen Zelenskiy, Trump’ı ikna etmeye çalışmaktadır...
Avrupa artık Ukrayna’ya sürdürülebilir finansal destek sunabilecek durumda değildir. ABD ise bu yükü tek başına taşımak istememektedir. Bu nedenle “Rus varlıkları” meselesi yeniden gündeme getirilmiştir. Avrupa, Ukrayna’nın son insanına kadar savaşmasını istemekte, bu durum da kendilerine askerî hazırlık için zaman kazandırmaktadır. Ancak bu sürecin sınırlarını belirleyen asıl aktör ABD Başkanı Trump’tır.
Trump bunun farkındadır. Savaş uzar ve genişlerse, NATO ittifakı çerçevesinde ABD’nin doğrudan müdahil olması kaçınılmaz hâle gelecektir. Avrupa ile Rusya arasında çıkacak geniş çaplı bir savaş, ABD açısından yeni ve son derece ağır finansal kayıp anlamına gelmektedir. Trump tam da bunu istememektedir.
Putin’in son açıklamaları bu bağlamda oldukça anlamlıdır:
“Eğer Avrupa bizimle savaşmak isterse, bu Ukrayna’da olduğu gibi olmayacak. Ukrayna’da biz dikkatli adımlar atıyoruz, âdeta bir ameliyat yapar gibi. Avrupa ile böyle olmayacak, her şey çok hızlı olacak ve konuşacak kimse kalmayacak.”
Bu ifadeler, Putin’in Ukrayna’daki askerî harekâtı klasik anlamda bir “savaş” olarak görmediğini göstermektedir. Ukrayna’yı ve oradaki halkı tarihsel ve kültürel bağlar çerçevesinde değerlendirdiği için operasyonlarını “ameliyat hassasiyetinde” yürüttüğünü vurgulamaktadır. Avrupa ile olası bir çatışma için ise açıkça “gerçek savaş” tanımı yapmaktadır.
Buradan şu temel soruya geliyoruz:
"Ukrayna, 1990’lı yıllardan itibaren bir 'proje' olarak mı konumlandırıldı?"
Bu soruya cevap ararken başka bir soru da kaçınılmaz biçimde gündeme gelmektedir:
"Ukrayna’da bu kadar tecrübeli siyasetçi, devlet adamı ve köklü siyasi parti varken Zelenskiy nasıl aday oldu ve nasıl kazandı?"
Hatırlatmak gerekir ki Zelenskiy, lise yıllarından itibaren Rusya sahnesinde tanınan, sevilen ve popüler bir aktördü. Ukrayna kökenliydi ve Ukrayna halkı “kendi yıldızını” benimsiyordu. Ancak nasıl oldu da böylesine acımasız bir tarihsel sürecin merkezine yerleştirildi?
Zelenskiy, ilk etapta “barış” vaadiyle iktidara geldi. Ne var ki daha sonra Rusya’nın hangi şartlar altında askerî operasyona girişeceğini çok iyi bildiği bir zemini fiilen inşa etti. Evet, Zelenskiy savaşı başlatmadı ancak savaşın başlaması için gerekli olan tüm yolları ve kapıları açtı.
Bu noktada Batı’nın eski Sovyet coğrafyasındaki faaliyetlerine bakmak yeterlidir. Ukrayna, bu stratejilerde daima öncelikli konumda yer aldı. 1990’lardan itibaren Rus dili dâhil olmak üzere Ukrayna toplumunun düşünce dünyası, eğitim sistemi ve ideolojik altyapısı, Rusya karşıtlığı ekseninde yeniden şekillendirildi. Bu sürece açık kaynaklardan dahi rahatlıkla ulaşılabilmektedir.
Eski ABD Ulusal Güvenlik Danışmanı Zbigniew Brzezinski, kaleme aldığı eserlerde Ukrayna’ya özel önem atfetmiştir. Bu kitaplar incelendiğinde, Ukrayna üzerine çizilen stratejik çerçevenin neredeyse bire bir hayata geçirildiği görülmektedir.
Samuel Huntington’ın çalışmaları incelendiğinde de Ukrayna’daki siyasi gelişmelerin hiçbirinin tesadüf olmadığı açıkça ortaya çıkmaktadır. Buna Soros Vakfı’nın ve ABD Kongresi destekli fonların Ukrayna’daki faaliyetleri eklendiğinde tablo daha da netleşmektedir.
Ukrayna, uzun yıllar boyunca adım adım bu sürece hazırlanmıştır.
Peki, Ukrayna halkı bu tablodan memnun mudur?
Zelenskiy döneminde kapatılan medya kuruluşları, susturulan muhalif siyasetçiler ve sosyal medya platformlarındaki paylaşımlar incelendiğinde, anlatılan resmin son derece tek taraflı olduğu görülmektedir.
Zelenskiy, Batı merkezli düşünmeyen her görüşü baskı altına almış, özgürlük ve demokrasi söylemi altında kendisine muhalif olanları “Rusya yanlısı” ya da “hain” olarak etiketlemiştir. Batı’ya yakın durmak “demokrasi”, yapılanları sorgulamak ve “Rusya ile neden savaşıyoruz?” sorusunu sormak ise “ihanet” olarak tanımlanmıştır.
Bu açık bir ikiyüzlülüktür...
Ukrayna toplumu, farklı siyasi görüşlere sahip ve iradesini özgürce ifade edebilen bir toplumken bugün neden sessizdir? Çünkü konuşabilecek tüm kanallar kapatılmıştır. Yalnızca Avrupa merkezli fikirler ve Zelenskiy’yi destekleyen görüşler kamusal alanda yer bulabilmektedir. Bu durum, Ukrayna üzerine yapılan değerlendirmelerin tek taraflı olmasına yol açmaktadır.
Peki, Ukrayna tarafsız kalsaydı ne olurdu?
Coğrafi konumu gereği hem Rusya hem Batı ile dengeli ilişkiler kurarak daha fazla refah elde edemez miydi?
Rusya ile iyi ilişkiler yürüttüğü dönemde “köle”miydi, bugün gerçekten “özgür” mü?
Bu sorular bizi şu noktaya götürmektedir:
“Rusya işgali" söylemi olmasa dahi bir "kırılma noktası" bulunmak zorundaydı. Çünkü küresel güç paylaşımı bunu gerektiriyordu...
Bu kırılma noktası olarak Ukrayna seçildi. Ukrayna halkı ve ülkenin ödediği bedel ise kimsenin önceliği olmadı.
ABD bu süreçten istediğini aldı.
Avrupa ise “Rusya tuzağa çekiliyor” söylemiyle aslında derin bir belirsizliğin içine sürüklendi.
Bugün gelinen noktada cephe hattında ilerleyen bir Rusya gerçeği vardır.
Peki, Avrupa böyle bir savaşa gerçekten hazır mıdır?
Rusya ile doğrudan karşı karşıya gelmenin nasıl bir felaket doğuracağını hesaplamak için uzun uzun düşünmeye gerek yoktur. Trump bu gerçekleri gördüğü için süreci dönüştürmeye çalışmaktadır. Putin’in son dönemdeki yüksek perdeden açıklamaları da bu gerçeklerin kendisine sağladığı rahatlığın bir yansımasıdır.
Sonuç olarak: ABD ile Rusya, Ukrayna meselesinde uzlaşma arayışı içindedir ve iki taraf da bu savaşın sona ermesini istemektedir. Zelenskiy ise bunu bir yenilgi olarak görmekte ve taviz vermek istememektedir.
Ancak cevaplaması gereken esas soru şudur:
"Ülkesini, Ukrayna’yı proje olarak dizayn edenlerle hangi anlaşmalar karşılığında savaşın içine sürüklemiştir?.. On binlerce insan neden hayatını kaybetmiş, milyonlarca insan niçin ülkesini terk etmek zorunda kalmıştır?"

