Tarihçiler, "Birçok önemli savaş hep Ağustos ayında yaşanmıştır!" diye yazarlardı... İşte, Malazgirt Savaşı... İşte Büyük Taarruz gibi onlarca büyük savaş... Ama tarihçiler bilmiyorlardı, bu Ağustos ayının öteki yüzünü... Bilmiyorlardı, dünyanın belki de bu asırda yaşanan en büyük deprem felaketinin de Ağustos ayında olacağını... Millet olarak, çıldırtan Ağustos sıcaklarına dayandık... Gölgede bile 35-40 dereceye çıkan o kavurucu sıcaklar değil de, 17 Ağustos''taki o acı deprem kavurdu bizi... Kavrulduk... Ciğerlerimiz kavruldu... Hatıra yazmak... Nasıl bir hatıra?.. Kimin hatırasını? Öyle bir duygu ki kelimeler yetmiyor... Bir millet ağlıyor 17 Ağustos''tan beri... Korku dolu gözlerimizden çaresizlik gözyaşları akıyor... Yüreğimizin bir köşesi acıyla kıvranırken, bir köşesi korkuyla pıtır pıtır... "Allahım sen beterinden koru!" Geride kalanlar, yaşadığına mı sevinsin, daha düne kadar yanıbaşında bir yastığa baş koyduğu eşinin yürek dağlayan feryadına yetişemediğine mi üzülsün?.. Kendisi kurtulmuş... Ama kocası içerde... Kendi kurtulmuş, babası içerde... Kendi kurtulmuş çocukları içerde... Feryatlar yürek dağlıyor... Ama karşıda, yan yatmış demir bloklar geçit vemez kayalar gibi... Sen dışarıda onlar enkaz altında... Yardım mı? Kim edecek? Herkes kendi derdinde... Kimsenin kimseyi gördüğü yok ki... Herkesin aklında ciğer paresi... Herkes canının, ciğerinin ismini çağırıyor... Tırnaklarla eşeliyor enkazı... Geri dönüp çevresine haykırıyor: -Allah rızası için yardım ediiin!.. Oğlum içerde kaldı kurtarııın!.. Yalvarırım yardım eden yok mu?!. Sesler, toz bulutlarının arasında, muhatabını bulamadan kayboluyor... Geriye gözyaşı ve duadan başka yapacak bir şey yok... Allahım sen sabır ver... Allahım sen yardım et!.. Adapazarı, Gölcük, Yalova... Can pazarı... Mahşer yeri... Televizyon ekranlarından günlerden beri izlediğiniz ve halen izlemekte olduğunuz görüntüler, yaşananların binde birini zor yansıtıyor... Evet değerli okuyucularım, gördükleriniz sadece bir aysbergin uç kısmı... Zaman geçtikçe ne müthiş bir afet yaşadığımızı hep birlikte anlıyor, ürperiyoruz... Binlercemiz aynı olayı yaşadı... İşte size bu onbinlerden sadece bir tanesinin dramı... Biz de yaşadık 45 saniye boyunca depremi... Beşik gibi sallandık... Allaha çok şükür ki yaşadığımız binalarımız ayakta kalabilmişti... İnşa edenlerden Allah razı olsun... Ve sokaktayız... Hepimiz şokta birbirimize geçmiş olsun diyoruz... Bir yakınımız anlatıyor... "Hele bir sabah olsun, ilk işim Gölcük''te bulunan aileme mesaj iletmek olacak. Diyeceğim ki: "Beni merak etmeyin, çok şükür sağım. Hiçbir şeyim yok." Depremden üç gün önce eşimi ve çocuklarımı Gölcük''e misafirliğe göndermiştim... Kendim İstanbul''dayım... Ben deprem sadece İstanbul''da oldu zannediyorum... Derken, İstanbul radyo ve televizyonları olayın şokuyla birlikte yayıncılık görevini yapıyorlar: -Sayın seyirciler, öncelikle büyük geçmiş olsun... Merkez üssü İzmit Gölcük olan ve ilk belirlemelere göre 6.8 şiddetinde bir deprem yaşadık... Kulaklarım uğulduyor birden... Ben ne düşünüyorum, nasıl bir haberle karşılaşıyorum... Dizlerimin bağı çözülüyor... "Allahım, ben onlara, merak etmemeleri için haber verecektim. Meğer onların bulunduğu yer depremin merkeziymiş. Eyvaah!.. Biz İstanbul''da bu derece sallandıysak onlar kimbilir ne oldular?.. O anı tarif etmek çok zor... İşte, yaşamayan bilmez dedikleri hal bu hal... Artık duramazdım... Hemen arabamın başına koştum... Arabayı nasıl çalıştırdığımı, nasıl gideceğimi bile bilmiyorum... Depremin şoku bir tarafa, şimdi eşim ve çocuklarımın merakı yüreğimi yakıyor... Kalbime bir sızı düştü ki anlatamam... Şehrin caddelerine daldığımda, baktım yollar bir anda araçlarla dolu... Kornalar, siren lambaları, trafik sıkışıklığı... Ben dolu dizgin gidiyorum... İstikametim Gölcük... Gidiyorum ama, arabayı sürüyor muyum, yoksa uçuyor muyum bilmiyorum... TEM yoluna girdiğimde, gişelerde kimseler yok... Yine de ihtiyaten geçiş biletini alıyorum... Tekrar yükleniyorum gaz pedalına... TEM yolu... Dörtlü ikaz lambalarını yakan araçlar İzmit''e doğru bir sel gibi akıyor... Herkes benim gibi... Herkes yakınlarına gidiyor... Allahım sen yardım et!.. Acaba hayattalar mı? Acaba göçük altındalar mı?.. Acaba ne haldeler?.. Beynim binbir senaryo kurup kurup çözüyor... Aklım darmadığın... Yol bitmek bilmiyor... Devamı yarın

