Yemek sonrası izin istedim. Kasaya gittim “yemek paranız ödendi” demesinler mi?
İlk kez gittiğim Diyarbakır’la ilgili ziyaret anılarımı paylaşmaya bugün de devam ediyorum...
Ciğer kebabından bir lokma daha ağzına atarken cevap verdi:
“Abi bu oğlak ciğeridir ne dokunması şifadır şifa ye çekinme...”
Ciğer siparişini verdim. Kendisiyle tanıştık. Manisa’dan bir iş için geldiğimi bir hafta kalıp döneceğimi söyledim.
Beyefendi “Nasıl bizim memleketi beğendin mi?” dedi, ben de “Beğenmek ne kelime bayıldım, çok şirin bir şehir” dedim.
Kendisiyle bir muhabbete başladık ki sormayın... Pek konuşmayacağım diyen ben yine dilim çözülmüştü. Karşımdaki beyefendi de sohbet ehli imiş, neler konuştuk neler... Yemek sonrası kendisinden izin istedim. Kasaya gittim. Kasadaki görevli “yemek paranız ödendi” demesin mi? Ben buranın yabancısıyım kim öder ki benim paramı derken adı Zeynel olan beyefendinin misafirperverliği beni çok duygulandırdı. “Abi şehrimize bir misafir gelmiş, sizin gibi münevver bir misafire bir yemek ikram etmişiz ne olacak?” dedi. Zeynel’le kırk yıllık dost gibi birbirimize sarıldık ve vedalaşıp ayrıldık.
Nebi Camii'nin yanında bir ayakkabı boyacısı var. Küçük de barakadan bir kulübesi var. Selam verdim. Ayakkabılarımı boyatmak istediğimi söyledim. Boyacı da küçük hasır bir oturak çıkardı ve;
“Buyurun oturun elimdekini bitirip senin ayakkabılarına başlarım” dedi.
O bölgeye özel o hasır kürsüye oturdum. Adamın adı Ahmet idi. Hiç bana sormadan çaycıya “bize iki çay getir” dedi. Çaylar geldi içtik, “çay da güzelmiş” dedim. Boyacı iki çay daha söyledi. Çayları içtik tam ayağa kalktım “Ahmet abi param yoksa ne olacak” dedim. “Canın sağ olsun, otur bir çayı daha söyleyelim” dedi. Ben de “olur” dedim. O ara gülümsedim çıkarıp parayı boyacıya verdim. Üçüncü çayımızı da içtik. Bu cömert boyacıyla da vedalaşıp ayrıldım.
Dişim ağrıyordu. “Yolcuyum yedek ilaç alayım” diye eczane aradım. Tatil olduğu için kapalı bir eczanenin camındaki nöbetçi eczane adresini yazmaya çalışırken, biri arabadan seslendi:
“Abi nöbetçi eczane neresi?” dedi. Baktım kirli sakallı bir genç cipinden inmeye çalışıyordu.
Ben de “kardeş buraların yabancısıyım hangi nöbetçi eczane yakın hangisi uzak olduğunu bilmiyorum” dedim. DEVAMI YARIN
Ünal Bolat'ın önceki yazıları...