"Cemal'im aslan Cemal'im..."

A -
A +
"Keşke bu kadarla kalsaydı. Ahmet'e üzülürlerken büyük oğulları Cemal'in derdi çıkmıştı. Altı ay içinde gitmedik doktor, gitmedik hastane kalmadı. Çare? Yok... Allah'ım yoksa Cemal ölecek miydi?" Etrafı yüksek duvarlarla çevrili oldukça geniş bir alana sahip bahçe kapısını iterek açtım. Çekinerek başımı uzatıp bir yandan da seslendim: -Yasemin Ablaaa! Ben geldim. Cevap alamayınca etrafa bakınarak bahçeye girdim... Bu görkemli bahçede hep bir köpek bulunurdu. Ben de nedense, hiçbir zarar görmediğim halde korkardım. Neyse ki görünürde o hayvancağız yoktu. Birkaç adım yürüyüp "Camlı Köşk" diye adlandırdığımız evin kapısına geldim... Gündüzleri hep açık olan kapıyı açıp sağ taraftaki camlı bölmeye yöneldim. Bembeyaz sakalı ve nurlu yüzü gözyaşlarıyla ıslanmıştı yaşlı adamın. Ağlamaktan kızaran nemli gözleri uzaklara dalmış önündeki kalın kitapları elleriyle okşuyordu sanki... Beni fark etmedi. Bu manzaradan çok etkilenmiştim. Sesim titreyerek seslendim: -İhsan Ağabey, merhaba; ben geldim. Yaşlı adam irkilerek bana döndü kısa bir şaşkınlıktan sonra sevgiyle gülümsedi: -Ah benim vefakâr kardeşim, evladım... Gel gel... Hele otur şuraya. Sana Cemal'imin onlarca kitaplarından birkaçını göstereyim. Hatta okumak istersen sana hediye edeyim... O sırada sesimizi duyan Yasemin Abla yanımıza geldi. Bana nasıl sarılıp bağrına bastı... Bu ana sıcaklığını anlatmak kolay değil. İhsan Ağabey olsun Yasemin Abla olsun bir başkaydılar... Onları tanıdığımda on iki yaşlarında bir çocuktum. Onlar da üç çocuklarıyla son derece mutlu, davranışları ve güzel ahlaklarıyla herkese örnek bir aileydiler. Bizim eve çok yakın olan arsaya evlerini inşa ettiklerinde her gün yanlarına gider dünya güzeli kızlarını severdik... Cemal ilkokula yeni başlamıştı. Kendinden küçük olan kız kardeşlerini çok seviyor hiç kıskanmıyordu. Dile kolay onlarla tam yirmi yıl bir komşu gibi değil bir aile gibi yan yana can cana yaşadık. Ben Kur'an-ı Kerim'i okumayı onların vesilesiyle öğrendim. Daha nice iyiliklerini gördüm ki anlatılmakla bitirilmez. Bu zaman zarfında bir oğulları daha oldu. Ne enteresandır ki Yasemin Abla yıllar sonra aileye katılan bu çocuğu biraz yadırgamıştı. İhsan Ağabey ise çok sevmiş ve çok sevinmişti... "-İki kızım vardı, Rabbim Cemal'ime de eş nasip etti diyerek memnuniyetini gösteriyordu. Daha sonra biz, eşimin işine yakın başka bir semte taşınmak durumunda kaldık. İyiliklerini unutamadığım aynı zamanda "Hocam" olmaları sebebiyle özel saygı duyduğum bu insanlarla irtibatımı hiç kesmedim... Akıp giden zaman içerisinde çocukları büyümüş, öğretmen olan kızları evlenip başka semtlere gitmişlerdi. Cemal son derece yakışıklı bir "Hâkim" olmuştu. Dürüstlüğü ve çalışkanlığı herkesin dilindeydi. Küçük oğulları Ahmet üniversite ikinci sınıftaydı... İhsan Ağabey çok iyi yetiştirdiği evlatlarıyla haklı olarak gurur duyuyordu... Ne var ki hiçbir şey baki değildi. Dünya bir imtihan yeriydi. Evlatlarımız da, mallarımız da birer imtihan vesilesiydi... 40 sene âdeta dillere destan mutlulukları bir anda ellerinden uçmuştu. Ciğerpareleri Ahmet bilinmeyen bir sebeple hastalanmıştı. Psikolojik olan bu hastalık öyle bir hale gelmişti ki, ellerindeki bütün imkânları kullandılar ama maalesef Ahmet'i düzeltmeye yetmemişti. Doktorların verdiği rapora göre ömür boyu ana babasının himayesinde yaşayacaktı... Dile kolaydı... O çocuğun amansız derdi ailenin huzuru üzerine de bir kâbus gibi çöküvermişti. Keşke bu kadarla kalsaydı. Ahmet'e üzülürlerken büyük oğulları Cemal'in derdi çıkmıştı. Altı ay içinde gitmedik doktor, gitmedik hastane kalmadı. Çare? Yok... Allah'ım yoksa Cemal ölecek miydi? (Devamı yarın) > Necla Koç-Ankara Yazışma adresi: Türkiye Gazetesi İhlas Medya Plaza 29 Ekim Caddesi, 34197 Yenibosna/İstanbul Faks: (0212) 454 31 00
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.