Hafızalardan silinmedi henüz o gece... 17 Ağustos gecesi yaşanan depremden söz ediyorum... Halen acısı silinmedi yüreklerden... Biz de, bir ay boyunca bize ulaştığı kadarıyla depremi yaşayanların duygularını, feryatlarını, çığlıklarını dile getirmeye çalıştık bu köşede... Bizim de elimizden bu geliyordu ancak... Hatırlarsınız, Ahmet Topluoğlu adındaki Adapazarlı gencimizin dramını. Hani o gece hanımının sancıları sebebiyle uyku tutmamıştı çiçeği burnunda genç evli çifti. Ama daha o gün gelmişlerdi doktordan. Yarın olacaktı doğum. Sabretmeleri gerekiyordu bir gece daha... Derken, 03.02''de sanki kıyamet kopmuştu tepelerinde. Müthiş bir gümleme ile ne olduklarını bile anlayamadan gardırobun altında kalıvermişlerdi... Ama daha görecekleri can vardı geride... Yaşayacakları dram... Dünyaya gelecek olan bir yavrunun dramını yaşayacaklardı, ana baba olarak... Kimbilir o yavrunun hürmetine çıkmayı başarmışlardı yarısı yıkılan evin enkazından... Nasıl çıktıklarını halen bilemedikleri akıl erdiremedikleri bir şekilde hem de... Onlar dışarı çıktıktan çok az bir zaman sonra, çöküvermişti evleri gözlerinin önünde... Mutlu bekleyiş, binlerce insan gibi onlar için de kâbusa dönüvermişti bir anda... Canlarını kurtarmışlardı ama, bir can vardı dünyaya gelmek üzere. Ortalık toz dumandı ama... Kimsenin kimseye yardım edecek hali de yoktu vakti de... Ama Allah can verecekse, bir sebep de veriyordu elbette... Onca hengamede, onca çığlık arasında, Ahmet Topluoğlu''nun karşısına bir tümgenerali çıkartmıştı Allah. Hem de hiç beklemedikleri, hiç ummadıkları bir anda... Şaşkın genç, bir anda karşısına çıkan bu paşanın önüne atmıştı kendisini: -Paşam!.. Önce Allaha sonra size yalvarıyorum... Yardım edin ne olur? Tümgeneral, bu gencin kolundan tutup, teselli ettikten sonra, durumunu sormuş, Ahmet de gözleri dolu dolu anlatıvermişti çaresizliğini: -Depremden canımızı kurtardık paşam. Ama hanımımın doğumu var. Çaresiziz... Bize yardım edin ne olur... Komutan, kararlı ve şefkat dolu bir duyguyla yüreğine su serpmişti Ahmet''in: -Hemen stadyuma gidin. Sizi helikopterle acilen hastaneye göndereceğiz. Ben şimdi oraya adını bildiriyorum... Gerçekten, aradan yarım saat geçmeden stadyumdan hareket etmişlerdi Ahmet ve eşi... Ama helikopterle değil de, doğum anı olduğu için müdahale imkanı daha kolay olan bir ambülansla... Adapazarı''nı... Evlerini... Varları yoklarını unutup, doğacak olan çocuklarının derdine düşmüşlerdi... Çünkü o kıyamette binlerce can giderken, belki onlarcası da dünyaya merhaba diyecekti... Öyle olmuştu işte... 17 Ağustos gecesi enkaz altından kurtulan çiftin aynı gün bir çocukları gelmişti dünyaya... Bir anda her şeyini kaybeden bu genç çift şimdi Dilara adını verdikleri yavrularının buruk tesellisini yaşıyorlardı... Ama bundan sonra ne olacaktı peki? Deprem öncesi doğacak çocuk için her türlü hazırlıklarını yapmışlardı. Beşiğinden, kundağına, patiğinden başlığına kadar belki her şeyi. Ama şimdi, hepsi enkaz altında kalmıştı. Bu minik yavruyla birlikte onlar da evsizdi binlerce depremzede gibi. Şimdi onlar da sokaktaydı, bütün olan bitenden habersiz anneannesinin kucağındaki bebekleri de. Hayat durmuş onlar için şu an. Ahmet, sil baştan çalışacak elbet... Hayat mücadelesi sürecek elbet... Ama minik yavru bütün bu yoklardan habersiz anne kucağında gelecek için nefes alıp veriyor. Anne de baba, deprem gecesi binlerce insanın ölümüne rağmen kurtulan çocuğunun geleceği için endişeli. "Allahım ya ona bakamaz da kaybedersek. Bu acıya nasıl dayanırız biz..." İnancımız o ki, devletimiz her ne kadar olayın şokunu günlerce üzerinden atamasa da, şimdi depremzedelerin yardımına koşmak için çalışıyor... Ancak, her şeyin devletten beklenilmeyeceği şuurunda olan halkımızın yardımseverliği de takdire şayan... Ne kadar teşekkür etsek azdır. İşte bu duygularla, yeni doğmuş yavrularıyla beraber sokakta kalan aileyle ilgilenmek isteyenlere teşekkür ediyoruz. Arzu edenler 0532 746 49 79 veya (0212) 654 04 22 nolu telefondan detaylı bilgi alabilirler...

