Acı içerisinde, depremi yaşayan yakınımızın yaşadıklarını anlatmaya kaldığımız yerden devam ediyoruz... "Yakınımla birlikte, arkadaşının kapısına varıyoruz... Hemen durumu anlatıyor... Cevap olumlu: -Zaten enkaz kaldırmaya başlayacaktık... O halde ilk sizin binadan başlayalım... Şu şansa bakın... Eğer öyle bir imkanım olmasaydı, bizim binaya nereden ne zaman, nasıl bir yardım gelecekti?.. Bu arada, kurtarma çalışmalarındaki yetersizliğin acı faturasını da öğrenmiş oluyordum... Haydi benim şansım vardı. Yakınımı bulmuştum. Onun inşaatçı arkadaşı vardı. İş makinesi vardı... Ya olmayanların hali ne olacaktı? Tabii o an için bunları düşünecek zamanınız yok... Bir an önce çöken binaya yetişip, içeridekileri kurtarmaya bakmamız lazım... Geçmek bilmeyen dakikalar, bir saate yaklaştığında enkazın başındayız... Ama depremin üzerinden tam onbeş saat geçmiş... Tabii bu satırlarıdı okuduğunuz anda bile daha ulaşılamadık enkazlar olduğunu düşünürsek, bizim onbeş saatte enkaza ulaşmamız, anında müdahale gibi bir şey... Derken dozer ve vinç ile enkazı kaldırmaya başladılar... Yüreğim durdu duracak... Operatörler çok dikkatli... Ufalanmış moloz parçalarını kepçe toplarken, kolanlara sıra geldiğinde vinç devreye girip dikkatlice kaldırıyor... Kolonlar birer birer kenara çekilirken, ikindi üzeri... Namaz geçiyor... Hayır!.. O an için bütün irademi toplayıp, Allaha vazifemi yerine getirmeliyim... Vinç çalışırken ben ötede alnım secdede... Yalvarıyorum: -Allahım sen yardım et bize... Çok karışık bir duygu bu... Hemen enkazın başına geliyorum yeniden... İşte bizim çocukların bulunduğu kata gelmişler... Bir hareketlilik var... Bir telaş var ki sormayın... Bu hareketlilik canlı insan bulma sevincine benziyor... Bir çığlık yükseliyor işte... -Yaşıyorlar!.. Yaşıyorlar!.. Hemen birileri içeri girip eğiliyor... Allahım, işte çocuğumun biri, bir amcanın kolunda korku dolu gözlerle etrafa bakıyor. "Oğlum yaşıyor!.. Kurtardık yaşıyor..." Kalbim duracak gibi... Haydi diyorum, ne olur diğerleri de... Haydi... Bir ses daha... Diğer çocuğum da çıkartıldı. - "Yaşıyooor!" Alkışlar, yüreğime su serpiyor... Şimdi can alıcı durumdayım... Anneleri de çıkartılacak mı?. Evet, aynı itinalı eller, anneye de uzanıyor... Ama bu kez neden alkış yok?.. Allahım neden boyunlar bükük? Yoksa... Allahım yoksa... Mahzun gözler birer birer yere eğilirken, gözlerimden damlalar süzülüyor... O artık yaşamıyor... Ölüm denilen acı gerçekle tanışmış... Yavrularını kollarının altına alıp gizlerken, kendini feda etmiş o... Kelimeler çaresiz artık... Hayat bir anda bomboş oluveriyor... Şöyle gözlerimi uzak ufuklara çeviriyorum... İnsanların feryadı, enkaz yığınları arasında bir uğultu gibi teğet geçiyor kulaklarımdan... Vincin çalışmalarını anlamsız gözlerle izliyorum... Çünkü daha çıkartılacaklar var... İşte bir ceset daha... Bakıyoruz o da eşimin eniştesinin cesedi... Ardından bir küçük çocuk... O da babasıyla birlikte bu dünyaya veda eden küçük oğul... Ağlamaktan başka yapılacak birşey yok... Onbinlerce insana mezar olan depremde, bizden de üç can gidiyor... Kız kardeşimin ablasının feryadı ise yürek dağlıyor... Kolay mı?.. Bir anda, kocasını, küçük oğlunu ve kız kardeşini kaybetmiş... Ah deprem ah... Ah bütün imkanları bir anda imkansız yapan ilahi kudret... Senin ne müthiş bir afet olduğunu biliyordum ama, yaşamak bambaşka imiş... Şu an, iki çocuğumu kurtarmış olmakla teselli olmaya çalışırken, bir de çok şükür cenazelerimi o mahşer yerinden alıp, dini vecibelerini yerine getirerek, defnedebilmenin buruk tesellisini yaşıyorum..." Allah bu millete sabır versin... Allah böyle bir acıyı bir daha yaşatmasın... Allah ölenlere gani gani rahmet, yakınlarına sabır ihsan etsin. Yaralılarımıza da acil şifalar versin...

