Türkiye Gazetesi E-Gazete
Arama
Dinle
Kaydet
Türkiye Gazetesi
Sarı öküzün hastalığı
0:00 0:00
1x
a- | +A

O an, sanki evimize bir ışık doğdu. Annem diz çöküp “şükürler olsun Rabbime” dedi...

“Mal canın yongasıdır” derler. Belki bu sözü en iyi fakir insanlar anlar. Çünkü onların malı sadece mal değildir; ekmeği, umudu, geçimidir. Bizim için de öyleydi. O yıllarda elimizde avucumuzda ne varsa hepsi birkaç tarlamız, birkaç tavuk ve bir de ineğimizdi. O inek, bizim okul harçlığımızın, kışlık yakacağımızın, sabah kahvaltısındaki sütün kaynağıydı.

Her sabah annem sütü kaynatırken: “Bu sütle Allah rızkımızı bereketlendirsin” derdi.

Biz o sütle büyüdük, o sütle okuduk.

Ne zaman ineğimiz doğuracak olsa evin içini bir sessizlik kaplardı. Annem dua ederdi: “Allah’ım, ne olur, ineğimiz ölmesin.” Biz de arkasından “âmin” derdik. Çünkü ineğin ölmesi, bir hayvanın gitmesinden öteydi bizim gibi aileler için; Onun bir şekilde elimizden gitmesi demek yoksulluğun daha da derinleşmesiydi, âdeta bir evin nefesinin kesilmesiydi.

Bir defasında kış bastırmış, kar pencerelere kadar dayanmıştı. Hay Allah bir de ineğimiz hastalanmıştı.

Annem köy yerinde annesinden ninesinden öğrendiği otantik yöntemlerle hem ineğimizi tedavi etmeye hem doğumuna yardım etmeye çalışıyordu.

Sobanın yanı başında dua eden bir çocuktum. Gözyaşlarım yanaklarımdan süzülüyor, “Allah’ım, ne olur bizim ineğimiz ölmesin” diye fısıldıyor, iç çekerek dua ediyordum.

Annem bazen ağlaya ağlaya başını kaldırır “dua et oğlum, dua et ki Allah şifa versin” derdi.

Veteriner köyün yoluna düşmeden, biz ineğimizin gözlerinin içine bakarak sabahlardık. Onun her nefes alışında bir umut, her iniltisinde bir korku vardı.

Ve bir sabah, kar sessizce yağarken, ineğimizin yanında bir buzağı doğdu. O an, sanki evimizin içine bir ışık girdi. Annem diz çöküp “şükürler olsun Rabbime” dedi. O buzağının nefesiyle yeniden doğmuş gibi olmuştuk...

Yıllar geçti. Şehirler büyüdü, hayat değişti ama o günlerin hatırası içimde hiç silinmedi. Geçenlerde radyoda bir adam sunucuya “ineğim hastalandı, dua edin” deyince, belki sunucu pek etkilenmedi belki öylesine dinledi ama içim birden titredi. Birden çocukluğum geldi aklıma... Soba başında titreyen eller, dua eden bir anne, süt kokan sabahlar…

Ve şimdi her süt kokusunu duyduğumda, her kar tanesi sessizce yere düştüğünde, o geceyi hatırlarım: Annemin dua eden ellerini, karanlıkta ışık gibi parlayan ineğimizin gözlerini…

Selman Devecioğlu

Ünal Bolat'ın önceki yazıları...

ÖNE ÇIKANLAR