İlçenin mutena bir semtinde marketim vardı. Esnaf olarak yanı başımda bir fındık tüccarı, öteki yanımda da bir döşemeci atölyesi bulunuyordu. Anlatacağım hatıra bizzat şahidi olduğum ve hâlâ hayret ettiğim türde bir telkinle ilgili... Şimdi, komşu esnaf döşemecinin on altı-on yedi yaşlarındaki çırağı -olacak ya- karşı apartmandaki doktorun kızına sevdalanmış. Öylesine işte... Ama kendi sevdasını kendine söylemekten bile utanacak kadar da edepli de biri. Kızın bu sevdadan haberi var mı? Nereden olacak, yok tabii ki... Bu aşk platonik... Bunu bizim fındık tüccarı anlamış. Bir değil iki değil, kız sokağa çıktığında, bu çırağın eli ayağı birbirine dolaşıyor. İş tutamaz oluyor. Yüzü kızarıyor, bir hoş oluyor... Tüccar kaçın kurası, fark etmiş. Kendisi tüccar. Cebi dolu, keyfi yerinde... Haliyle boş vakitlerinde kendine eğlenecek iş arıyor. Bir gün bizim markete gelerek muzipçe gülümsedi: -Şu döşemecinin çırağına bir şaka yapacağım, dedi. -Hayırdır ne şakası? Çağırdı çırağı dükkânın önüne. Biz de seyrediyoruz. Hani eskiden topuzlu kantarlar olurdu. Fındık çuvalları tartıyorlardı. Dedi ki çırağa: -Ula uşağım sen âşık misun? Delikanlı kıpkırmızı oldu. İçinde var olan sevda yoksa açığa mı çıkmıştı? -Yok ustam, onu da nereden çıkardın? -Ula uşağum, sen günden güre eriysün. -Yok ben iyiyim. -Sen farkında değilsun! Eriysun... Çık bakalım şu kantara tartacağum seni... Delikanlı biraz tereddüt etse de çıktı kantara. Tarttı tüccar. Kilosunu da söyledi: -71 kilosun. Yarın da tartacağım, eridiğini o vakit göreceksun... Çocuk şaşırmış halde gitti. Ertesi gün tüccar, 100 gr aşağı gelecek şekilde kantarın topuz kısmıyla önceden oynamıştı. Yine çağırıp tarttı çırağı... Tabii kilo bu kez 100 gr az çıktı. -Bak gördün mü, bir günde 100 gr zayıfladın. Yarın gene tartacağım, o zaman anlaycaksun! Döşemeci çırağı "Yok ustam ne alakası var?" dese de başına gelen hale şaşırmış halde işine döndü. Daha sonraki günler kendisi geldi. Yine tartıldı. Tabii fındık tüccarı keyfine keyif katıyordu. Her defasında kantarın topuzuyla 100 gr daha oynuyordu. Oğlan her tartıldığında kilo verdiğini gördükçe üzülüyor, şaşkın ve mahcup etrafına bakıyordu: Tüccar durur mu? -Bak inandın mı şimdi? Sen her gün gittikçe zayıflıyorsun. Eriyip bitiyorsun. Söyleyecek söz bulamıyordu çırak. O gittikten sonra biraz gülümsesek de komşu tüccara ricada bulunuyorduk: -Çocuğu üzüp durma. Yeter artık. -Ya öylesine, takılıyorum. Tamam bırakacağım... O bırakacaktı ama bu kez çırak geliyordu. Nasıl gelmesin, birkaç gün peş peşe her gün 100 gr azaldığınızı hissetseniz siz de gelmez misiniz kontrole? Döşemeci çırağı sanki esastan kilo kaybetmeye başlamıştı. Dedik ki tüccara: -Kantarın topuzuyla oynamıyorsun değil mi? -İnan ki oynamıyorum. Hay Allah çocuk gerçekten erimeye başladı. Ama artık kantara çıkmasına gerek yoktu. Gözle görülüyordu. Bir haftada neredeyse üç dört kilo birden zayıflamıştı. Eyvah çocuk hiç yüzünden gidiyordu... Kim bilir üzüntüsünden mi erimeye başlamıştı? Sevdası ortaya çıktı diye utancından mı? Ama döşemeci çırağı elden çıkıyordu. Bu kez kendisine durumu anlatmaya çalıştık. Yemin ederek yalvardık: -Oğlum korkma, üzülme... Bu tüccarın bir şakasıydı. Eridiğin falan yoktu. Kantarın topuzuyla oynamıştık. Tekrar tekrar olumlu telkinlerle bulunarak, gönlünü alarak, moral vererek çocuğun kilo kaybının önüne geçene kadar akla karayı seçtik. En çok pişman olan da fındık tüccarı Cevdet'ti. "Bir daha kimseye şaka yaparsam tövbeler olsun" diyordu... Fahri Dizi-Fatsa/Ordu >> Yazışma adresi: Türkiye Gazetesi İhlas Medya Plaza 29 Ekim Caddesi, 34197 Yenibosna/İstanbul Faks: (0212) 454 31 00