Ne deniz mavi, ne de gökyüzü... O zaman gördüklerimiz yalan mı? Doğanın işleyişi gözü yanıltıyor mu? Yalanlar, gerçek bir olguyu maskeler. Ben öylesine bir yalan, daha görmedim, işitmedim, bilmiyorum. Okuyun kararı siz verin. Uzaktan mavi gördüğünüz deniz suyunun beyaz köpüklerinin olması sizi şaşırtmıyor. Yalan üzerine kurulu bir hikaye beni suyun mor olmasından daha çok sarstı. Adeta kalbimin üzerine bir yumruk yedim... Çok uzattım değil mi? Tamam anlatmaya başlıyorum: İzmirli memur bir ailenin ikinci çocuğu evin tek kızıydı o... On dokuz yaşında üniversite ikinci sınıfa giderken, yirmi beş yaşlarında bir gençle tanıştı. Üçüncü ayın sonunda sevgili olmuşlardı. Yaprak, Murat'la mutlu olacağına inanmıştı. Çünkü, öncesi yoktu. İlk aşkıydı. Daha büyüğünü görmemiş birisine daha büyük olmayan bir ırmak çok büyük gözükür ya... İşte Yaprak'ın aşkı da ona öylesine özel, tek geliyordu. Murat, evlenme sözcüğünü kullandığı ilk gün, Yaprak yeni soyadına alışmaya çalışıyordu. Yirmi beş yaşında bir erkeğin sevgi kokan sözlerine 'Nasılsa evleneceğiz' yaklaşımlarına hayır diyemedi. Hikayenin bundan sonrası birden beş bölüm atlayan Brezilya dizisi gibi değişiyor. Kız ve erkek mutlular. Evlenecekler diyorsunuz. Tahmininiz tutmadı. Murat, Yaprak'a iki ay sonra yurt dışına gitmek istediğini, master için başvurduğu okuldan kabul edildiğini anlatıyor. Yaprak birden sapsarı. Düştü, düşecek.. 'Ya evlilik sözü!' Yaprak'ı dalından koparıp atıyor. Şu an evlenemem, birbirimizi seviyoruz ya, yetmez mi? Yaprak için bu son olayı paylaşacağı tek kişi annesi... İşte suyun rengi biraz sonra moraracak.. Anne perişan, terk edilen kızının olayını baba duysa tek son var; Yaprak'ı öldürür!.. Bu olayı, namusu temizleyecek, satılık bir damat olması gerekiyor. Baştan haince, doğruluktan uzak gelen bu düşünceyi Yaprak da benimsiyor.. Anne, kızının sağ kolu olacak, ona sahnede unuttuğu sözcüğü fısıldayıp, sahneyi kurtaracak. Acele olarak satılık bir damat aranıyor... Caddeler, sokaklar geziliyor. Para ile değil mi? Bir erkeğe 'gel kızımla evlen, altı ay sonra boşan' dese? Çiçeğe bir arı aranıyor. Namus kurtulacak. Kimse bir şey anlamayacak. Bu senaryo henüz TV dizilerine gelmedi. Anne tüm senaristlerden daha cüretkâr!.. Sıcak bir yaz günü Yaprak, annesi ile birlikte Alsancak'ta yürüyor. Tam köşede onu görüyorlar. Otuzlu yaşlarda, üzerinde siyah tişört, blujean pantalon, önünde küçük bir tezgah... Ava önce anne yaklaşıyor. Avcı olduğunu belli etmeden konuşuyor. Son cümleyi gözlerinin içine salıyor: "Şu köşede duran benim kızım, onunla evlen, paran hazır!" Nikah günü tüm aile Yaprak'ın mutluluğunu konuşuyor. Baba gururla damatlığı içinde gülümseyen genç adama bakıyor. Altı ay için satın alınmış "namus kurtarma operasyonu"nun iki timi birbirlerine gülümsüyorlar... Şimdi bu hikayeye inanmadınız değil mi? İnanın bunu bana timin başı anne anlattı. Hem de gözyaşları içinde. 'Altı ay için evlenmişti kızım ve o... Aradan on yıl geçti... İki çocukları var. Öylesine mutlular ki. Bu mutluluğu, kızım, ben ve damadım biliyordu. Artık siz de bilin, on yıl içimde sakladım..' Satılık damat, seven erkeğe, namus evliliği mutlu sona ulaştı. Biz de neler duyduk, neler gördük diye geçiniyoruz. Aklınızın bir köşesine sıkıştırın, hayatta hiçbir şey belli olmaz. Bugün okuyup gülersiniz, yarın başınıza gelebilir!