Her yerde, her şeyde aşkı görebiliriz. Gökyüzünde süzülen bir kuşun kanadında, toprağa kök salan bir ağacın sabrında, bir annenin duasında, bir babanın helal lokma mücadelesinde, kardeşin omzunda, dostun tebessümünde… Ama aşkın en kutsal makamı, hiç şüphesiz ki Rabbimizin sevgisidir. Onu sevmek, onun yarattıklarını sevmektir.
Aşk, yalnızca gönüllerde değil, kelimelerde de tecelli eder. Edebiyatımızda sıfatlar isimlere âşık kelimelerdir; zarflar ise fiillere, sıfatlara, hatta birbirlerine sevdalanır. İnsan ise en çok zarflardan “daha”ya tutulmuştur. Çünkü insan nefsi daima daha fazlasını ister: Daha çok mal, daha çok makam, daha çok şöhret, daha çok haz…
İşte bu noktada imtihan başlar. Çünkü “daha” kelimesi kalpleri Allah’a yaklaştırmak yerine dünyaya bağladığında, aşk yerini hırsa bırakır. “Daha çok ibadet” demesi gereken insan, “daha çok servet” der. “Daha çok merhamet” demesi gereken insan, “daha çok kudret” peşine düşer. Ve böylece aşk, kalplerde nur olmaktan çıkar; ateşe dönüşür.
Kapitalizmin en büyük silahı da budur: İnsanoğlunun “daha” sevdası. Daha çok kazanma, daha çok tüketme, daha çok hükmetme arzusu… Kapitalizm, insanın nefsini kışkırtarak onu tüketim çarkına esir eder. İnsan, kardeşini unutur; mazlumu görmez, kul hakkını hiçe sayar. Oysa Peygamber Efendimiz Veda Hutbesinde “Ey insanlar! Canlarınız, mallarınız ve namuslarınız size Allah’ın emanetidir” buyururken, aslında bize bugünün kapitalist hırsına karşı en veciz uyarıyı yapmıştı.
Asıl mesele, insanoğlunun “daha” kelimesini nerede kullandığıdır. Eğer “daha çok mal” için değil de “daha çok takva” için yanarsa kalpler; “daha çok şan” için değil de “daha çok adalet” için çarparsa yürekler; işte o zaman aşk, ilâhî bir rahmete dönüşür.
Aşk, tüketmek değil; yaşatmaktır. Aşk, dünyaya esir olmak değil; Allah’a kul olmaktır. Ve aşk, hırsın karanlığında değil; ihlasın berraklığında yeşerir.
“Nefsin sevdası bitmez ama kalbin sevdası Allah’a yönelirse, işte o zaman gerçek aşk başlar.”
Ahmet Özdemir
Devlet benim devletimdir küsemem
Selamı kelamı asla kesemem
Ne yerli ne yabancı düşman istemem.
Her zaman devletimin yanındayım ben.
Askerim polisim canımdır benim
Damarımda dolaşan kanımdır benim
Ay yıldızlı bayrağım şanımdır benim.
Her zaman bayrağımın yanındayım ben.
Ezanım okunsun bayrağım korunsun
Camiler şuurlu Müslüman dolsun
Şehidimin son sözü vatan sağ olsun
Her zaman vatanımın yanındayım ben.
Devletim ebedî payidar olsun,
Devletimi seven bahtiyar olsun,
Milletim hür olsun ordum var olsun
Her zaman milletimin yanındayım ben.
Süleyman’ım sevdalıyım yurduma
Bahriyeli asker oldum orduma
Dert edindim vatanımı derdime
Her zaman devletimin yanındayım ben.
Süleyman Usta/Espiye-Giresun
EYÜP SULTAN YOLCUSU: Aşkımdan neler yaşadım... Yıl 2008, İstanbul’da sarı taksiden indim bir caminin kapısında oturdum sonra uzun ince yürüdüm. Asma köprüye çıktım polisler beni gördü. Yürüdüm... Yıl 2009... Fransa’da bir gece hastanede kaldım. Annem o gece rüya gördü. Kuş annemin elinden ateşe düştü. Annem o kuşu ateşten aldı. Ben o gece ağlıyordum. Yanımdaki kadın başımı okşuyordu. O sanki bir melekti... Mecnun’a sordular: “Leyla nice oldu?” Leyla gitti, dillerde adı kaldı. Benim gönlüm şimdi bir leyla buldu. Leyla Leyla derken Mevla’yı buldum. Mecnun’um çöllere düştüm. Ferhat’ım, dağları deldim. Kerem’im aşkımdan yandım. Ben seni kalbimde buldum. Nefsimi terbiye ettim. Evlilik içinin titremesi, ayakları yerden kesilmesi, kalp atışları; gözlerine bakmak “seni seviyorum” demek, gözlerinin içinin gülmesi, elini tutmak için İstanbul’un kapısını açtım. Eyüp Sultan’a kavuştum. Huri kızına Leyla’ya kavuştum. Yazar oldum ben, dünyaya kazık çakmadım, aşk çaktım” [Öner Leyla]
Yetenekli Kalemler'de önceki yazılar...