Hayatta hiç kimse “ayranım ekşi” demez... Hiç kimse “ben başaramadım” diye kabahati kendinde bulmak istemez... Hemen hiç kimse sorumluluğu üzerine almak istemez.
Ama başarılı olmak bir talih kuşu değildir... Başarılı olmak için başarmaya kararlı olmak gerekir... Başarılı olan zaten diğerlerine rağmen başarabilen, hedefine ulaşabilen demektir.
Herkes yarışmacıdır ama kazanan dereceye girenlerdir...
Herkes başarır ama herkesin önünde üç ana engel vardır... Bunlardan birisi rahatını bozamamaktır... Buna profesyonellikte “konfor alanı” demişlerdir. Bizim kültürümüzde bunun adı rahatına düşkünlüktür. Rahatına kimler düşkündür? Bir seviye elde ettikten sonra bununla kanaat ederek yaşayanlar konfor alanına girmiş demektir. Bu aslında çok da kötü bir şey değildir. Kazandığı ve elde ettiği bir seviyeyi kaybetmemek için yerinden kıpırdamak istemeyen kimse konfor alanında demektir.
Burada ince bir nüans vardır. Başarılı bir kimse eğer bu başarısını sürdürebiliyorsa ve her dönem kendine istediği hayatı sunabiliyorsa bu konfor alanından çıkmanın anlamı yoktur.
Bir mesleğiniz, bir işiniz varsa ve bu mesleğinizin ve işinizin zemine ve zamana göre güncellemesini, değişim ve dönüşümünü sürdürüyorsanız; böylece mesleğinizden para kazanıyorsanız yeni maceralara yeni arayışa girmek gereksizdir. Ama başarılı olabileceğin bir vizyona sahip isen okuyup araştırmış isen, altyapı çalışmalarını yapmış isen ve fırsatlar senin ve çalışanların için; ülken için sizden yana ise mevcut işi bırakmaktan çekinmeniz o zaman başarının önündeki engellerden biri olur...
Düşünsene şehre alışmışsındır... Arkadaşların vardır... Eve gidip geldiğin yollar bile bellidir... Bu alışıldık rahat ve konforu yeni bir dünya için değiştirmek pek içine sinmez... Bu alışkanlıkları bırakmak istemezsin... Böyle bir alanı bırakmana da gerek yoktur.
Taha Uğur
ŞİİR
Şu fâni dünyaya meyletme gönül
Haydi, bana yoldaş ol da gidelim
Derdimi deşip de söyletme gönül
Dosta giden doğru yolda gidelim
Haydi, bana yoldaş ol da gidelim...
Gel, benden hiçbir şey beklemeden gel
Gel, sözüme bir söz eklemeden gel
Gel, derdime dertler yüklemeden gel
Gel, dipsiz deryaya dal da gidelim
Gel, benimle sırdaş ol da gidelim...
Kavurup yaksa da ateş-i firak
Düşelim yollara bu menzil ırak
Elinde dünyalık ne varsa bırak
Sâdece sevdanı al da gidelim
Haydi, bana gardaş ol da gidelim...
Gidelim, bilinmez yerlere nice
Gidelim durmadan gündüz ve gece
Gidelim, çözülmez zorlu bilmece
Gidelim, cevabı bul da gidelim
Gidelim, arkadaş ol da gidelim...
Aldanma duracak dönen küreye
Dikkat et, su gibi geçen süreye
Sorma; "kim, ne, nasıl, neden, nereye"
İstersen en kızgın çölde gidelim
Haydi, bana candaş ol da gidelim...
Mevlâ ateşiyle yanıp, pişelim
Pişip de tez elden yola düşelim
Dostlarla son defa helâlleşelim
Kuş uçur, bir haber sal da gidelim
Aç kolunu sarmaş ol da gidelim...
Kadir Çetin (Meftun)
HALİÇ: Haliç’e kuş bakışı bakıldığında Kâğıthane ve Alibeyköy’ü suları ile birlikte bir geyik boynuzu görüntüsündedir. Sularının temiz ve berrak olduğu zamanlarda, akşam güneşi vurunca suları altın rengini alırdı. Bu yüzden Haliç'e “Altın Boynuz” ismi verilmiştir. Ayrıca en büyük gemilerin bile barınabildiği bir iç liman olduğu için deniz ticareti yönünden önemliydi. İki kıyısında da verimli ve zengin iş yerleri bulunurdu. Sularında ise çeşitli ve nefis balıklar cirit atardı. Her ne kadar Haliç, güzellik ve zenginlik bakımından Boğaziçi ile boy ölçüşemese bile güvenlik bakımından korunma ve sığınma yeriydi.
Tarihte, İstanbul’un ilk iskanının bu doğal limanın dip kısmında iki akarsu arasındaki arazide olduğu tahmin edilmektedir. Zamanla büyüyen şehir birçok defa düşman hücumlarına maruz kalmıştır.
Osmanlıda Haliç’e çok önem verilmiş, 1615 senesinde Kasımpaşa’da tersane inşa edilmiştir. 18. yüzyılda Kaptanı Derya Hasan Paşa da burada muhteşem bir bina yaptırmış ve kaptan paşaların ikametlerine ayırmıştır. Bu bina, Kasımpaşa Deniz Hastanesidir.
Yetenekli Kalemler'de önceki yazılar...