Birinin cümlesinde yerimiz olmalıydı. “Vaktiyle biri vardı” diye başlayan cümlelerde…
Adımız hatırlanmasa bile, bir tebessümde izi kalmalıydı sesimizin. Azıcık karışmalıydık birilerinin hayatına. Birazcık bulaşmalıydık gülüşlerine, hüznüne, sessizce taşıdığı yüklerine.
Bir parkta, sessizce bir banka oturmalıydık; parmaklarında umre toprağının izini taşıyan işlemeli yüzükler, avuçlarında zamana tanıklık etmiş, mis gibi ardıç kokan bir tespih ile yanımıza gelen o yaşlının, elleri dizlerimizde verdiği öğütleri sabırla dinlemeliydik.
Çünkü bazen anlatmak yaşatmaktan daha değerlidir.
Bir yokuşta, birinin poşetlerine el uzatmalıydık. Belki sadece iki adım ama o adımda taşımalıydık yükünü biraz. Çünkü bazen insan kendi yükünü değil, görmezden gelinenin yükünü unutmuyor. Bir otobüs durağında bekleşen kalabalık arasında, gözleri yerde dolaşan bir çocuğa eğilseydik. Kimse bakmıyorken biz görseydik onu. Bir kelime söyleseydik mesela, büyük bir cümleye dönüşecek o küçük tohumu atsaydık:
“Senin hayalin kıymetli, unutma.”
Çünkü bazen, bir insana söylenen cümle, onun içindeki en karmaşık düğümü çözer.
Bir dükkânda kasaya yaklaşan ama parası yetmediği için mahcup olan o kimsenin avucuna lazım olan bozukluğu sessizce bırakmalıydık. Göz göze gelmeden, teşekkür bile beklemeden.
İnsan bazen ekmek alırken değil insanlık görürken doyar. Ve işte biz, o doygunluğun adı olmalıydık.
Birinin duasında geçmeliydi adımız... Yüksek sesle değil, sessizce. Rüzgâr bir yaprağı okşar gibi usulca. Avuçlarına dökerken kalbini. Biz de düşmeliydik arasına adı konmamış ama yürekte yer etmiş ne varsa. Bir bakış, bir sızı, bir tebessüm gibi orada olmalıydık.
Söylenmeyen her güzelin ucunda biz biraz kalmalıydık. Bir duvarın suskun gölgesine bırakılmış o fidanı nasıl büyüyeceğini ve ne vereceğini bilmesek de yeşereceğini umut ederek.
Sulamalıydık.
Belki bir çınar olurdu zamanı tutan. Belki bir sarmaşık, sessizce duvarı dinleyen. Belki de sadece bir gölge, yorgunlara serinlik sunan… Belki de bir gün, kimsenin beklemediği bir anda bir meyve verirdi; bir çocuğun elinde tebessüm olurdu, bir annenin duasında rızık…
Ama biz ne olursa olsun bir umudu sulamayı seçmeliydik. Çünkü insan gitmeden önce biraz kalmalıdır. Bir defterde isim. Bir şarkıda his. Bir sokakta adım. Bir gönülde iz gibi.
Yüreği azıcık kabaran biri olmalı bizi düşününce. “İyi ki vardı” demeli içinden. İşte o zaman gitmeden önce kalırdık biraz…
Seda İnanan
Türkiye’nin gazetesidir o
Ülkemizin bir tanesidir o
Reklamıdır vatanımızın o
Kütüphanemizi kurandır o
İlim bilim hikmet yayar o
Yetiştirdi güzel insanlar o
Elli beşinci yılını kutluyor o
Gayesi insanlara hizmettir
Aboneleri buna delildir.
Zaferlerine millet şahittir
En zor günlerden geçmiştir
Tiraj rekoru yine kendindedir
Elbet en çok o hak etmektedir
Siz de değilseniz olun ona abone
İyilik etmiş olursunuz ailenize.
M. Gülâbî
Yetenekli Kalemler'de önceki yazılar...