Ömer Seyfettin’in Diyet hikâyesi bana daima muhannet olmayı ve vefayı düşündürür. O hikâyede okuyanlar bilir en dokunan sahne Koca Ali’nin kimseye eyvallah etmezken minnet altında kalmasıdır. Bu ona büyük ıstırap verir. Parası olsa çıkarıp verir diyetini. Parası olmayınca da gururu her gün biraz daha incinir ve dayanılmaz hâl alır sonunda...
Hani bir başka fıkra vardır. Adam şemsiyesiyle yağmurda ıslanmaktan kurtardığı arkadaşına daha sonraları her karşılaştığında “şemsiyem olmasa ne olurdun değil mi?” diye söyledikçe artık gına gelir ve bir gün bir havuzun kenarından geçerken yine böyle söyleyen adamın şaşkın bakışları arasında arkadaşı kendini havuzun içine atar, sırılsıklam havuzdan çıkarken “şemsiyen olmasaydı işte böyle olurdum” diyerek çekip gider...
Gerek o hikâye gerek bu fıkradaki gerçekler bize bir şey haykırır... İnsan yaptığı iyiliği başa kakmamalı... Karşısındakine yaptığı vefakârlığı sürekli başa kaktığında o kimseye bu eziyet olur. İşkence olur. Dayanılmaz bir hâl olur...
Vefa insana yakışır ama başa kakıldığı anda biter. Vefasızlığı vurgulamak için herkes tarafından söylenilen bir söz daha vardır:
“Körün gözü açılınca önce bastonunu kırarmış.” Körün bastona ihtiyacı kalmaz görmeye başladığında eliyle değil, gözleriyle yürür. Ama bu, bastonun değerini küçültmez. O baston zamanında yol gösterdi, destek oldu. Asıl mesele, o desteğin bir ömür boyu gölgeye dönüşmemesidir.
Montaigne der ki: “Minnet, adaletin en içten biçimidir.” İnsanın adaleti, kendisine yapılanı unutmamasıdır. Fakat Nietzsche’nin uyarısı da önemlidir:
“İyilik yapan, karşılık beklediği anda artık iyilik yapmış olmaz.” Emerson ise noktayı koyar:
“İnsanın değeri, minnet duygusunu taşıma kapasitesiyle ölçülür.”
Evet, vefa insanı büyütür; ama başa kakılan iyilik, insanı küçültür.
Selman Devecioğlu
Gecenin içinde bir yerde bir yer
Kayboluşun dolambaçlarında seni ararken
Sevgini sevdiğim anlarda her şey sen
Umut ışığı, güneş ve nur her yer.
Sevginde,
Aslında akşamüstü.
Bende gece sensizlik
Günün her anı uyuşuk ruhum sensiz
Varlığın var mı?
Ne fark eder ruhumda kalbinde var sevgin
Her şeyinsin
Hava, su, güneş ve hayat pınarım
Deliyim ben.
Senin sevginle huzurlu
Yaşamıyorum sensiz.
Çölde serapsın uykuda rüya
Sen kimsin?
Leyla, Aslı veya
Adını bilmediğim aşkım mı?
Gel artık kalbim paramparça
Ruhum kırgın, aklım firarda
Bitkin, bedbaht,
Tarumar ve kaybolan bir hayat
Lütfü Yarar
MÜZAKERE: 1. Bir konuyla ilgili fikir alışverişinde bulunma; oylaşma. 2. Etüt.
TAARRUZ: Saldırı.
CÜRET: 1. Kendini bilmezlik. 2. Düşüncesizce, saygıyı aşan davranış. 3. Cesaret.
MUVAFFAKİYET: Başarı.
MEVZUBAHİS: 1. Söz konusu. 2. Adından söz edilen.
İHLAL: 1. Bozma, zarar verme. 2. Yasa ve düzene uymama.
MAHRUM: Yoksun.
REHAVET: Vücutta görülen gevşeklik, ağırlık, tembellik.
TEŞEBBÜS: Girişim, girişme.
TEYAKKUZ: Olması muhtemel bir şeyi dikkatle bekleme.
Yetenekli Kalemler'de önceki yazılar...