Hayat, bazen istemediğimiz yerde bulundurur bizi. İstemediğimiz olaylarla karşılaştırır. İstemediğimiz kişilerin arasında oturtur. Eğer yoksa çevresinde kendisine iyi gelen birileri, o zaman uzlet en güzel şifadır. Herkesten ve her şeyden olabildiğince uzaklaşmak, mesafeyi korumak, kabuğuna çekilmek bu çağda kendimize yapacağımız en güzel iyiliktir. Elbette bazen kolay olmaz. Fakat, zoru kolay kılan Allahü teâlâ vardır. Her inişin bir çıkışı vardır. Allahü teâlâ kuluna asla zulmetmez. İyiler sevilir, kötüler sevilmez. İyi insanların yanına koşa koşa gidersin, kötü insanların yanına ayakların geri gide gide…
Hayattaki en büyük nimetlerden birisi, iç huzurdur. İnsan, değer gördüğü yerde çiçek açar. Saygı ve sevgi duyulan yerde kendini iyi hisseder. Bunu hisseden insan, her şeye sahiptir. Huzur, rızıkların en güzelidir. İyilik, seratonin yani diğer adıyla "mutluluk hormonu"nu arttırır. Mesela, yardıma muhtaç bir insana yardım etmek, bir hayvanı sevmek, bir bitkiyi sulamak, yetimin başını okşamak, yerden kimse düşmesin, ayağı takılmasın diye bir taşı kenara koymak vb. şeyler kişinin mutluluğuna doğrudan etki eder. İyilik eşittir mutluluk demektir. Mutluluk eşittir iç huzur demektir. Hepsi beraberinde gelir. Bazen iyiliği suistimal edenler olur. Kötü her yerde kötüdür. Fakat bilinmeli ki, iyiliğin mükafatını da kötülüğün cezasını da Allahü teâlâ elbet verecektir. Kimse kendisine yapılan iyiliği unutmamalıdır. Ahde vefa bunu gerektirir.
Yaşanılan her iyi veya kötü şeyler boşuna yaşanmamıştır. Vakti gelince her biri mutlaka bir anlam ifade eder. İnsan yaşadıklarıyla tecrübe kazanır. Yaşanmamış hiçbir şey yaşayan insanda bir mana kazanmaz. Empatiyi ancak yaşadıklarımızla kurabiliriz. Vesselam.
Şeyda Şahin
Demedim mi nefsim hayale dalma,
Yakında sefer var uyan geç kalma,
İhtimam gerektir ömrünü çalma,
Bak hâlâ dinlemez mal mülk alırsın.
Kabirde iş görmez yalnız kalırsın.
Demedim mi nefsim gel topla azık,
Çer çöple uğraşma kendine yazık,
Can göçer diyor bak tabib-i hazık.
Nasihat anlamaz ölmem sanırsın.
Ömür bu tez geçer şaşar kalırsın.
Demedim mi nefsim ağardı saçlar,
Faydasız makamlar altından taçlar,
Hakkını alacak vermezsen açlar.
Sorguya çekerken pek utanırsın,
Hesaplar görülür darda kalırsın.
Demedim mi nefsim incitme hatır,
Deftere girmekte her densiz satır,
Şimdi tez kendini masaya yatır.
Yoksa ki mahşerde pek aldanırsın,
Ecrinden öderler borçlu kalırsın.
Demedim mi nefsim tükenir günler,
Duymazsın oysaki hep ecel ünler,
Nerede gençliğin bak geçti dünler.
İbadet yapmaktan tez usanırsın,
Tükenir zamanlar sen geç kalırsın.
Demedim mi nefsim tövbe et arın,
Sonraya bırakma geç olur yarın,
Otur da hesap yap var mıdır kârın?
Gül ömrün sermaye elbet tanırsın,
Çok zarar edersen müflis kalırsın.
Demedim mi nefsim elbet ölüm var,
Tez tedbir almazsan bağrı sarar har,
Unutma kabirler çok karanlık dar.
Bak hâlâ dinlemez keyfe dalarsın,
Gün gelir kabirde yalnız kalırsın.
Seyfettin Karamızrak
Din büyüklerimiz buyurdular ki: “Biz Allahü teâlânın lütfuna kavuştuk. Biz Allahü teâlânın merhametine kavuştuk. Bütün maddi ve manevi nimetler üzerimize yağmur gibi yağıyor. Biz çok kıymetli, çok makbul insan olduğumuz için değil efendim. Bu, cenab-ı Hakkın lütfu ihsanı olarak, büyüklerimizin bereketiyle olur. Çünkü onlar yani Abdülhakîm Efendi (Arvasî) hazretleri, cenab-ı Hakkın sevdiği bir kul. Allahü teâlâ sevdiği kulunu sevenleri, o sevdiği kuluyla beraber olanları, afv ediyor, seviyor, inşallah Cennetini ihsan ediyor. Çünkü: Vermek istemeseydi, istek vermezdi..."
Yetenekli Kalemler'de önceki yazılar...