Sanki onlar İsrail’di, millet Filistinliler!

A -
A +

Dün, FETÖ’nün palazlandırıldığı, buna karşın muhafazakâr, mütedeyyin kesimin üzerine alçakça namluların çevrildiği 28 Şubat postmodern darbesinin 27. yıl dönümüydü…

 

Başörtülü her kadını, dindar her vatandaşı apaçık ‘düşman’ gören bir zihniyetin “Toplumun 20 milyonu olmasa Türkiye ne kaybeder?” tehdidi, sakallı ve başörtülü Anadolu insanını hastanelere sokmamaya, hatta ‘kamusal alan’ diye belediye otobüslerine, kamu binalarına giriş yasağı getirmeye kadar varmıştı.

 

O dönem uygulanan zulmü ve baskıyı yaşayan bilir.

 

Ankara Sincan’da düzenlenen "Kudüs Gecesi"nin ardından aynı yerde yürütülen tanklar, milleti birbirini besleyen göstermelik düşmanlar İran ile İsrail’in istihbarat oyunlarının tam ortasında, kendi ordusuyla karşı karşıya getirmişti.

 

“Allah” demenin, namaz kılmanın, Kur’ân-ı kerim okumanın tehdit sayıldığı, dindar ailelerin çocuklarının eğitim eşitliğinden yararlanamadığı bir dönemi yaşadık 27 yıl önce.

 

Sadece bireylerin değil, siyonizme, küresel çeteye hizmet etmeyen şirketlerin de hedef alındığı, darbenin başaktörlerinden Çevik Bir’in Amerikan dergisine yazdığı makalede “Darbeyi İsrail’le iyi ilişkiler için yaptık” itirafında bulunduğu kapkaranlık bir dönemdi 28 Şubat.

 

İsrail yönetimi ve Siyonistler, bugün öldürmekten zevk aldıkları Filistinlileri nasıl görüyorsa…

 

Dertlerinin din ve dindarlar olduğunu hiç gizleme gereği duymayan 28 Şubat darbecileri de, toplumun kahir ekseriyetini oluşturan muhafazakârları öyle görüyordu.

 

Ellerinden gelse, ‘bu ülke bizim, havasını bile solumayın’ diyecek noktaya gelmişlerdi.

 

Genelkurmay’a çağırıp brifing verdikleri medyaya her gün dindarları hedef alan manşetler, “28 Şubat bin yıl sürecek” başlıkları attırıyor, başörtülü anaları, evlatlarının askerlik yaptığı kışlalara sokmuyorlardı.

 

Rütbeli bir askerin namaz kıldığını yahut ailesinden birinin başörtülü olduğunu tespit ederlerse zaten hemen ihraç ediyorlardı.

 

Bin yıldan o kadar eminlerdi ki… Bu sebeple niyetlerini de, yüzlerini de açık gösteriyorlardı.

 

Tuhaf olan, irtica tehdidi ile mücadele ettiğini iddia edenlerin, o dönem FETÖ’cüleri Genelkurmay Karargâhı’nda başköşede ağırlamasıydı!

 

     ***

 

Neticede darbe tehdidiyle dönemin hükûmetini devirdiler, tank modernizasyonu anlaşmasını İsrail’e verdirttiler…

 

26 bankayı soyup, o dönemin yaklaşık 500 milyar dolarlık faturasını da milletin üzerine yüklediler.

 

İşte bu soygun, değil bin yıl, beş sene sonra devranı döndürdü.

 

Millet; 28 Şubat'çıların bir şiir okudu diye İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığından alıp cezaevine attığı Recep Tayyip Erdoğan'ı 2002’de iktidar yaptı.

 

Karanlık 28 Şubat’ın cuntacı paşaları, mahkemeye çıkarıldı.

 

Cezası kesinleşenlerin rütbeleri söküldü, hapse atıldı.

 

Gelelim bugüne…

 

     ***

 

CHP Genel Başkanı Özgür Özel, darbenin 27. yıl dönümünde Meclis Grup Toplantısında yaptığı konuşmada 28 Şubat'çıların mağdur ve suçsuz olduğunu iddia etti…

 

Darbecilerin tek tek isimlerini saydı, “O gün ne yaşandıysa yaşandı. Bir suçu, günahı olmayan o güzelim insanlar içeride” dedi.

 

Oysa o ‘güzelim’ darbeciler milletin üzerinden silindir gibi geçerken, suçsuz günahsız insanları DGM’de idamla yargılatırken kimseye acımamıştı.

 

CHP bu… Şaşırmamak lazım.

 

Dün nasıl “Kontrollü darbe” diyerek 15 Temmuz’dan FETÖ’yü aklamaya çalıştıysa, nasıl Gezi sokak darbe girişimini sahiplendiyse, 28 Şubat’ın da siyasi ayağında o parti vardı.

 

28 Şubat’ta askerî kanat yargılandı ama, maalesef sivil ayağa dokunulmadı.

 

Dokunulmadığı için de “bin yıl” hayalleri hâlen son bulmadı.

 

“Elbet bir gün yine fırsat elimize geçecek” diyorlar…

 

Bunu da saklamıyorlar.

 

Dün Cumhuriyet’te emekli bir albay da şunu yazıyordu makalesinde;

 

“O günlerden bugüne yaşadıklarımız 28 Şubat’ın bitmediğini göstermektedir. Mücadele sürecinin bittiğini sananlar yanılırlar…”

 

     ***

 

Başta Saadet Partililer, Yeniden Refahlılar olmak üzere, 28 Şubat'çıların 27 sene evvel hedefe koyduğu siyasi güruh, o günleri unutmuş olabilir.

 

Ama bakın, 28 Şubatçılar mıh gibi olduğu yerde, o ‘bin yıl’ sözünü unutmuyorlar.

 

Bazen düşünüyorum da…

 

Keşke imkân el verse de her seçim 28 Şubat tarihinde yapılsa…

 

Ve bu, her defasında ‘bin yıl devam etsin mi, etmesin mi?’ oylaması olsa…

 

Madem kendilerini iktidardan götüren 28 Şubat'çıları geri getirmek istiyorlar, hiç değilse daha açık oynasınlar.

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.