Son pişmanlık neye yarar?

Son pişmanlık neye yarar?

KÜLTüR - SANAT Haberleri

Başarısız intihar çabalarından sonra yaşamaya karar veren bir genci merkezine alan “Garantili Ölüm”, merak uyandırıcı bir hikâye sunuyor. Ancak temposu problemli olan kara filmdeki süratli anlatım, eseri yarım kılıyor.

MURAT ÖZTEKİN

Kutular dolusu ilaç içme, yağlı urganı boynuna takma, elektriğe kapılma... William Morrison adlı genç adam, aklına gelen her türlü usulü deneyip defalarca kendini öldürmeye kalkmış ama bir türlü “muvaffak” olamamış bir genç adam. En sonunda bunu yapabilecek profesyonel bir isme başvuruyor ama bu defa da onu hayata bağlayacak kişiyle tanışıyor. Mukavele yaptığı kiralık katil de sözünden caymaya hiç meraklı değil... Yönetmenliği Tom Edmunds’ın yaptığı “Garantili Ölüm: Yoksa paran iade” işte böyle eksantrik bir hikâye anlatıyor. Mizahi yönü kuvvetli olan kara filmde, ‘Dunkirk’ten hatırladığımız Aneurin Barnard’ın yanı sıra usta oyuncu Tom Wilkinson ve Freya Mavor rol alıyor.

O BİLDİĞİMİZ ÇOCUK
Filmin merkezinde hayata karşı teslim bayrağını daha yirmilerinin ortasında çeken bir genç adam portresi var. William, problemleri entelektüel olsa da aslında modern çağın umutsuz çocuklarından sadece bir tanesi. Kafası en az saçları kadar karışık... Bu yönüyle etrafımızda sıkça görebileceğimiz tiplerden. Geçmişini bilmediğimiz Wil-liam, bir kitap karalıyor ama hangi yayıncıya gönderirse göndersin teveccüh görmüyor. Bir de “Neden yaşıyorum ki bu dünyada” diye düşünmeye başlıyor… Ama materyalist âlemde, kafası madde ötesine ulaşmıyor. Bu yüzden dokuz defa intihara teşebbüs ediyor. William, bir köprü üzerindeki son teşebbüsünde “İstersen işini kolaylaştırabilirim” diyen bir kiralık katille tanışıyor. Artık intihar işini profesyonel birine bırakmak gerektiğine inanan William, onunla bir hafta içinde öldürülmek üzere para iadeli mukavele imzalıyor. Ancak ertesi gün yayınevinden Ellie adlı bir bayan, genç yazarı arayarak, kitabını basabileceklerini söylüyor. Artık her şey farklı bir yönden akmaya başlıyor. Üstelik William, müstakbel editörüne gönlünü kaptırıyor. Fakat kiralık katilin emekli olmamak için kotasını doldurması gerekmekte ve William’ın peşini bırakmaya niyeti yok.

HAYAT, SANDIĞINDAN ÇOK DAHA DEĞERLİ
Coen Kardeşlerin eserlerini hatırlatan bir kara film olan “Garantili Ölüm” ilk başlarda merakları kamçılayan bir anlatım sunuyor. Ama bu büyü çabuk bozuluyor. Hayatı anlama çabasındaki William’ın Ellie’ye gönlünü kaptırmasından sonra hikâye biraz boşa çıkıyor. Doğrusu Yönetmen Edmunds da ton geçişlerini ayarlamakta epeyce zorlanıyor. Mesela, William’ın talihsizliği ile kiralık katil Leslie’nin muhabbet kuşlu ev hayatı iyi harmanlanamıyor. Ölümü arayan bir adamın merkezinde olduğu filmde, gerilimin yok denecek kadar az olması da şaşırtıcı. Alt metinde de ölüm bir yok oluş gibi yansıtılmakta. Oyunculuklar ise vasatın üzerinden ama tek başlarına filmi kurtaramıyorlar. Buna rağmen karikatürize anlatımın yoğun olduğu ve buram buram İngiliz sineması kokan filmde, ortaya çıkan mizah tatmin edici. İronik diyaloglar size kahkaha attıracak cinsten. “Hayat çok değerli” mesajını güçlü bir şekilde veren eser, yine de seyredilmeye değer...

HESAPTA HASTALIK YOKTU
Dünyanın En Güzel Kokusu’ serisinden tanıdığımız yönetmen Mustafa Uğur Yağcıoğlu, yine aşk ve dramı birlikte harmanlayan bir hikayeyle seyirci karşısına çıkıyor. Çağlar Ertuğrul ve Meriç Aral’ın başrollerini paylaştığı ‘Yanımda Kal’, her şeyini işine adamış bir adamın değişen hayatını merkezine alıyor. Emir, otuzlu yaşlarda yakışıklı, zengin ve  aşarılı bir adamdır. Bir işçi ailesinin çocuğu olarak dünyaya gelmiştir ve kendini çalışmaya adamıştır. Bir bankada hayatında kalan her şeyi geri plana atarak gece gündüz çalışmaktadır. Ancak Emir bu esnada kimseye acımamış, yüreğinde büyük bir boşluk oluşturmuştur. Bir gece, Emir’in hayatı dünyanın en kötü sokak şarkıcısı Zeynep ile karşılaşmasıyla değişir. Genç iş adamı aradığı sevgiyi bulunca hatalarını sorgulamaya başlar. Ancak hiç hesapta olmayan bir şekilde Zeynep’in hastalanması her şeyi altüst eder. “Yanımda Kal” benzerlerini daha önce Türk sinemasında çok defa gördüğümüz bir hikâye anlatıyor.

SARI TOSBAĞA OLARAK GERİ DÖNDÜ
Aslında seksenlerde bir televizyon dizisi olarak başlayan ve 2007’de sinemaya adapte edilen “Transformers” rüzgârı devam ediyor. Malumunuz feza kökenli metal canavarlar olan Transformerlar, iyi niyetli Autobotlar ve insanlara mesafeli Decepticon’lar olarak ikiye ayrılıyorlardı. Sarı Bumblebee de o insan canlısı olanlardandı. Transformers serisinin sevilen karakteri şimdi serinin altıncı filmi olan “Bumblebee”nin merkezinde yer alıyor. Yönetmenliğini Travis Knight’ın yaptığı filmde; Hailee Steinfeld, John Cena, Jorge Lendeborg Jr., John Ortiz ve Jason Drucker gibi isimler var. Filmin 1980’lerde geçen hikâyesinde, sevimli karakterin ortaya çıkışı anlatılıyor. B-127 olarak bilinen parlak sarı Transformer, Autobotlar güçlerini kaybedince Dünya’ya gönderiliyor. Vazifesi ise gezegeni ve sakinlerini korumak. Ancak Shatter ve Dropkick adlı iki Decepticon, kendisini takip edip ederek yeryüzü sakinlerini tehlikeye atan bir saldırıyı başlatıyorlar. Bumblebee, ‘Tosbağa Volkswagen’ kılığına gizlenerek takipçilerinden saklanmaya çalışırken Charlie adındaki bir genç kız onu tamir etmeye karar veriyor. Böylece onun gerçek kimliğini tesadüfen ortaya çıkıyor. Artık dünya için mücadele başlıyor. Aksiyon yüklü film duygusal anlarıyla da dikkat çekiyor.

‘HAFTANIN DİĞER FİLMLERİ

¥ Kurtlar ve Çakallar
¥ Zerk
¥ Hayatım Yalan
¥ Görülmüştür
¥ Soğuk Savaş

EN ÇOK SEYREDİLENLER
 

¥ ‘Bizim İçin Şampiyon’ 255 bin 703
¥ ‘Hedefim Sensin’ 189 bin 508
¥ ‘Kafalar Karışık’ 168 bin 869
¥ Müslüm 108 bin 243
¥ ‘Örümcek-Adam’ 74 bin 63
14-16 Aralık tarihli Box Office rakamları

 

 

 

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.
Sonraki Haber Yükleniyor...