Emir Turam

Antalya Belediyesi'nin Telekom'u uzatmada devirmesiyle ligde namağlup takım kalmadı. Telekom oyunun kritik son bölümlerinde beklenmedik hatalar yaptı ve tümünü önde götürdüğü maçın son birkaç dakikada elinden uçup gitmesine seyirci kaldı. Oyun kurucu pozisyonunda yaşadıkları düzensizlikleri geride bırakmış görünen Antalya, Marsh'ın skorer oyunu etrafında kenetlenen diğer oyuncularının mücadelesiyle çok önemli iki puanı alıverdi. Cartier'in kritik süreçteki skor üretimi galibiyetin anahtarı oldu.

Türk Telekom, BEKO Basketbol Ligi'nde 5. hafta sonunda tek namağlup ekip olarak zirveye kuruldu. Taraftarlarını geçmiş yıllardan alıştırmış oldukları güçlü başlangıçlardan birini daha sergileyen Ankara ekibi, F.Bahçe galibi Banvit'i hava topu üstünlüğünün getirdiği ivmeyle geçerken, her iki yarıda 50'şer sayı yiyen Banvit savunması vasatı aşamadı.

İlk maç her zaman zordur, hele Real Madrid gibi oyunun bütün safhalarını iyi oynayan güçlü bir rakibe karşı ise.... Fenerbahçe Ülker rakibin güçlü savunması karşısında ilk dakikalarda istediği hücum ritmini yakalayamadı ve sonrasında geriye düştükten sonra da bir türlü istediği patlamayı yapamadı. Solomon'un olmayışı da takımı etkiledi ister istemez.

Zagreb Efes Pilsen için uygun bir sezon açılış deplasmanıydı, çünkü Cibona eski Yugoslav ekolünün efsane takımlarından biri olmakla ve o dönemin süratli basketbolundan izler taşımakla birlikte ortalama oyunculardan kurulu bir takımdı. Pota altında tutulmaz bir pivotları yoktu her şeyden önce; skorerleri bizim basketbolseverlerin Beşiktaş'taki günlerinden yakından tanıdığı Ayuso idi ve her zamanki gibi savunmada idare ediyordu. Biraz dikkat edip sezona ekstra bir galibiyetle başlamak için biçilmiş kaftandı.

Mirsad ile İbrahim'in oynamadığı Fenerbahçe Ülker'in Banvit'e farklı yenilmesi kimsenin beklemediği bir sonuçtu.

Birçok takımda yeni oyuncular ve antrenörler bulunması ve henüz ligin çok başı olması sebebiyle performanslar oturmamış olsa da takvim darlığı nedeniyle Çarşamba gününe denk getirilen ikinci hafta maçlarında önemli sonuçlar alındı.

Tam bir hafta önceki Cumhurbaşkanlığı Kupası kapışmasında F.Bahçe Ülker yüksek ofansif performansıyla üstünlük sağlamış, sonrasında Efes Pilsen Gregory ve Hutson ile farkı eritmiş, son dakikaları başa baş geçen karşılaşma kıl payı F.Bahçe'nin olmuştu. Bu sefer maçın büyük bölümünü üstün oynayan Efes idi, ancak son dakikalarda direncini artırarak galibiyete ulaşan yine F.Bahçe Ülker oldu.

BEKO Basketbol Ligi'nin 2007-2008 sezonu birbirinden heyecanlı karşılaşmalarla başladı. Yeni kadrolar, yeni antrenörler (bu arada iki de yabancı antrenör) yeni oyun tarzları ve yeni hedefler var. Kimilerine göre son yılların en çekişmeli karşılaşmalarını izlemeye hazırlanıyoruz.

BEKO Basketbol Ligi'nin bir önceki sezonunun en iyi iki takımını karşı karşıya getiren ve Avrupa Şampiyonası'nın iki antrenörü Tanjevic ile Blatt'ın yönettiği mücadelede, geçen yılın play-off finalinde rakibini 4-0'la süpüren Fenerbahçe Ülker'in karşısında yeni yabancı oyuncular, yeni bir coach ve yeni bir oyun tarzıyla oldukça farklı bir Efes Pilsen vardı.

Almanya'nın İtalya'yı yenmesiyle her halukarda grup üçüncülüğünü garantileyen Fransa ile maçı kazansak dahi turnuva dışı kalma gerçeğini değiştiremeyecek olan millilerimiz için sıralamayı etkilemeyecek bir karşılaşmaydı. İki taraf da oyuna tam kadro yüklendi ancak savunmalar genelde vasatı aşamadı. Yumuşak Fransız savunması karşısında Kaya'nın 9 sayısı ve onu besleyen arkadaşlarının asistleri ile nispeten kolay sayı bularak rahat bir ilk periyot oynadık.

Turnuvada istediği sonuçları alamamış her iki taraf için de mağlup olmak Avrupa Şampiyonası'na veda etmek anlamına geliyordu. Arşivlerde İtalyanlara karşı galibiyet oranımız bizim açımızdan pek iç açıcı olmasa da maçın kırılma noktası kapasitemizi sahaya yansıtmaktı. Bunu yapabildiğimiz taktirde İtalya'yı yenebilecek potansiyele sahiptik, tıpkı daha önce Almanya ve Slovenya karşısında olduğu gibi...

Her turnuvada sahaya sürdükleri iyi oyunculara rağmen Slovenler'in uluslararası başarıları sınırlıydı. Geçen yıl Sapparo'da Çinlilerin son dakika üçlüğüyle Dünya Şampiyonası'na ilk aşamada veda etmişler, iki yıl önce Belgrad'da çeyrek finalde Nowitzki'ye toslayıp elenmişlerdi. Uzun soluklu olmamalarını birçokları bunu mücadele gücü ve yürek eksikliğine bağlıyordu.

Almanya karşısındaki beklenmedik derecede kötü oyunumuz nedeniyle gruptaki ilk iki sıra şansını kaybetmemiz, turnuvadaki işimizi zorlaştırmıştı ve Çek Cumhuriyeti ile oynayacağımız maçı 'tamam mı devam mı' karşılaşması haline getirmişti. Ancak bu durum takımımızın kapasitesini değiştirmemişti; yine iyi oyunculardan kurulu, yetenekli bir takımdık ve bu sefer kapasitemizi sahaya yansıttık.

Almanların oynadığı topu her fırsatta Nowitzki'ye geçirip onun birebir potansiyelini kullanmayı amaçlayan oyun tarzı az riskli ve yavaş bir basketbolu getirdiğinden bizim için biçilmiş kaftandı aslında; çünkü biz de skor üretimini daha fazla kişiye yaymamıza rağmen bireysel çabaya dayalı sayı üretimini, süratlenip risk almaktansa daha yavaş oynamayı tercih ediyorduk.

Avrupa Şampiyonası'nın favorilerinden Litvanya bütün dönemlerde pek az yenebildiğimiz dünya çapında tescilli bir basketbol ülkesiydi.

Sırbistan karşısında sergilediğimiz iyi oyun, maç ritmimizin giderek düzeldiğini göstermişti. İşler iyi gidince şut isabet oranımız da yükselmişti. Üç gün önceki karşılaşmada bizden daha iyi oynayan ve galibiyete ulaşan rakibimizi, özellikle de Sırbistan'a karşı iyi bir ritim yakaladıktan sonra finalde yenmeyi çok istiyorduk.

Dün akşam turnuvanın en fazla sayı atan takımı Sırbistan karşısına çıktığımızda 12 Dev Adam'ın ne yapacağını herkes merak ediyordu. Sırplar oyuncu potansiyeli olarak Hırvatlardan hiç de aşağı kalmadıkları gibi, basketbol geleneği olarak onlardan çok ileriydiler ve bizim için çok zorlu bir rakiptiler.

Uzunuyla kısasıyla hakikaten kuvvetli bir kadroya sahip olan Hırvatistan bizim için Letonya'dan çok daha çetin bir sınavdı. Son Avrupa Şampiyonası'nda sonradan aylarca konuşulacak şaibeli bir maçta elenmeseler finali hedeflemişlerdi. Japonya için FIBA'dan "wild card'ı biz aldığımızda da 'Türklerden önce bizim hakkımızdı' diye kıyameti de kopartmışlardı perde arkasında. İspanya'ya bu durumun acısını çıkartmaya gidiyorlardı ve bu sefer bütün hesapları madalya üzerine kuruluydu.

Aynı gün futbol milli maçı da olmasına rağmen Halkapınar Spor Salonu'nu İzmir seyircisinin epeyce doldurması iyi oyun için güçlü bir arka plan oluşturmuştu. Kuzey'in sert ekibi Letonya, Avrupa klasmanında üstte olmamasına rağmen hareketli kısalarıyla etkili bir takımdı. Avrupa Şampiyonası'na iki haftadan az süre kala resmi platformda kimse henüz boyunun ölçüsünü almış değildi; böyle bir ortamda Letonya da kendine göre hedefler belirlemişti ve var güçleriyle mücadele ediyorlardı.

Avustralyalılar maçtan önce milli bilinçlerinde önemli yer tutan Gelibolu cephesini ziyaret etmiş ve Atatürk'ün, "Bu topraklarda yatan kim olursa olsun artık bizim evladımızdır" ifadesinde müthiş vizyonun sıcaklığında duygusal anlar yaşamışlardı.