Siyah acılar

A -
A +
Vamık Volkan, ünlü Türk bilim adamı. Dört defa Nobel'e aday gösterilen bir psikiyatri profesörü. Aslen Kıbrıs kökenli. Ankara Üniversitesi mezunu. Yetmiş yıldır Amerika'da yaşıyor.
90 yaşına merdiven dayayan Volkan, Amerika'daki ırkçılığın canlı şahitlerinden biri.
Geçtiğimiz sene Washington'daki Türklerin yayınladığı Forum Usa isimli internet haber sitesine röportaj vermişti. Not almıştım.
Batı'da dalga dalga 'siyahi eylemler' başlayınca anlattıklarını hatırladım.
Vamık Volkan bakın neler söylüyor:
"1950’lerde ABD’de doktor sayısı az olduğu için başka ülkelerden beyin göçü yapıyorlardı. Ben de Şubat 1957'de Chicago’ya geldim ve hastanede işe başladım. Maaşım aylık 50 dolardı. ABD’lilerin ortalama maaşı çok daha fazlaydı. O sırada Chapel Hill Üniversitesi’nde psikiyatri alanında çalıştım. Oradan beni Cherry Hastanesi’ne gönderdiler. Burada iki sene görev yaptım. Bu hastane 1950’lerde siyahilere hizmet için kurulmuştu. Hiç beyaz doktor yoktu. Olan doktorların tamamı da göçmendi. Ben orada ilk kez ırkçılıkla tanıştım.
Ders kitaplarında 'siyahilerin beyinleri küçüktür' yazıyordu. Onları ikinci sınıf insan olarak görüyorlardı. Hastanedeki ilk günümü hiç unutmam. Siyahî bir hastayı görmeye gittim ve beni dövmeye kalktı. Hasta bakıcı ve hemşireler zor tuttu. Beyaz olduğum için tepki gösteriyor 'Buraların sahibi benim' demek istiyordu. Bir gün de çiftlik evinde hastaları kontrole gittim. Hastaların hepsi 20'li 30’lu yaşlarında gençlerdi. Elinde kırbaç olan bir başka genç onları yönetiyordu. Hastalarla teker teker konuştum. Hepsi kendilerinin 'buck' olduğunu söyledi. Nedir bu 'buck' diye araştırdım. Meğer kölelik zamanında beyaz insanlar kuvvetli ve güçlü siyahileri seçip onlardan çocuk yaptırırlarmış. Doğan siyahi çocuk esir olarak iyi çalışsın diye de eğitilirmiş. Bu kadar ayrımcılık vardı. Köleliği hastanede bile yaşatıyorlardı. Irkçılık her yerdeydi. 1960'larda ben oradayken kanun çıktı ve beş siyahi çocuğu beyazların olduğu liseye gönderdiler. İki hafta sonra hepsi de şizofren oldu. Onların hikâyesini kaleme aldım o zamanlar. İstemeden çok meşhur oldum. Dünyanın her yerine beni davet ettiler. Çünkü ırkçılığı ilk yazanlardan biri ben olmuşum meğer..."
Ne kadar vahim değil mi?
Çok değil, bugün özgürlükler ülkesi diye bilinen ABD'nin 70 yıl önceki hâli bu...
Peki, Avrupa farklı mıydı?
Aynı dönemde Hitler de cayır cayır insan yakıyordu...
Irkçılığın ve faşizmin patentini elinde bulunduranlar yeri geliyor bize ahlâk dersi vermeye kalkıyor.
Toplumlar da insanlar gibidir. Acısı, sevinci, kederi, travması vardır.
Batı'nın travması derinlerde değil gün yüzünde. Bu yüzden küçük bir kıvılcım, sokakları ateşlemeye yetiyor.
İsyanın adı kimi zaman Eric Garner oluyor kimi zaman Michael Brown. Şimdikinin adı George Floyd. Diğerlerinden sadece ismi farklı.
Batı ektiğini biçiyor...
 
 
Zeus'un mikrofonu
 
Kankası Yılmaz Özdil'in "Televizyonculuğun Zeus'u" diye methettiği Uğur Dündar'ın yirmi yıl kadar önce çekilmiş bir videosu ortaya çıktı.
Bu Zeus, röportaj için gittiği iş adamı Halil Bezmen'in Amerika’daki evinde bir görevliye tekme tokat girişip adamı mikrofonla dövüyor, yetmiyor bir de ana avrat sövüyor.
Kanunlarda 'haneye tecavüz' diye vasıflandırılacak video kayıtları için ne bir kınama geldi ne bir üzüntü emaresi...
Aksine rezil koro, Dündar'a 'Nasıl da dövmüş ama' diyerek alkış tuttu.
Zeus o mikrofonu yıllar yılı silah ve sopa olarak kullandı ve çok canlar yaktı.
- Kumpasla kayıtlarını aldığı bir ilahiyatçı onun yüzünden intihar etti.
- Yetiştirme yurdunda kalan çocuklar onun yüzünden Haliç Köprüsüne çıktı.
- Yaptığı "Türbanlı doktor, 15 yaşındaki çocuğun testis röntgenini çekmedi" yalan haberleri yüzünden bir kadın hekimin hayatını mahvetti.
- Para vaadiyle itirafçı yaptığı bir adamı kullanıp, söz verdiği ödemeyi yapmadığı için mağdur kişi Kanal D binası önünde kendini yaktı.
- Cuma namazına giden liselilerin peşine kamera taktırarak rejim kavgası çıkarmaya çalıştı.
Onun mikrofonu milletin tepesindeydi... Biz biliyorduk. Bu vesileyle millet de gördü...
 
 
 
Şerbetli kabine...
 
Bu ara ortalıkla kabinede değişiklik yapılacağına yönelik sahte listeler dolaşıyor.
Böyle bir şeyin ihtimali var mıdır, varsa kim kalır kim gider bilemiyoruz. Bildiğimiz;
-Hazine Bakanı ekonomiye yapılan saldırılarda rüştünü ispat etti, Dışişleri Bakanı Rusya ve ABD ile yaşadığımız diplomatik krizlerde...
-İçişleri Bakanı terörle mücadelede başarısını gösterdi, Savunma Bakanı 15 Temmuz'da ve akabinde sınır ötesi harekâtlarda...
-Sağlık Bakanı pandemi sürecinde işinin ehli olduğunu kanıtladı, Turizm Bakanı kırk milyon turist sayısını geçerek...
-Şüphesiz diğerleri de başarılı...
Fakat ilk yerli otomobilimiz yollara düştüğünde, tarla ile market arasındaki uçurum bittiğinde, adliyelerde siyaset bittiğinde, uzaktan öğretime geçtiğimizde, kentsel dönüşümü hallettiğimizde, sondaj gemilerimiz gazı çıkarmaya başladığında diğer kıymetli isimler için de "işte bu, işte bu" diyeceğiz.
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.