Ferman sizden, hizmet bizden!

A -
A +
Osmanlı ordusu, -Avusturyalıların anlaşma yapma yolunda bütün ısrarlarına rağmen- Sadrazam Merzifonlu Mustafa Paşa’nın anlaşılmaz tutumuyla hazırlıklarını tamamlamış ve 339 yıl önce Viyana Seferine çıkmıştı. Merzifonlu, istişare kurallarına uymayan tutumunu sefer yolculuğu sırasında da gösterecekti.
 
Sultan IV. Mehmed Han’ın başında bulunduğu ordu muazzam bir disiplin içerisinde Belgrad’a geldi. IV. Mehmed Han, Belgrad’da Sancağı Şerif'i, Merzifonlu Kara Mustafa Paşa’ya verip onu Yanıkkale’nin (Raab) zaptına serdar tayin etti.
Böylece Osmanlı birlikleri 15 Mayıs’ta bir kez daha ileri yürüyüşe geçti. Ordu, Ösek sahrasında bulunduğu sırada Orta Macar Kralı Tököli İmre birlikleri ile gelerek katıldı. Kendisi Serdar-ı ekrem tarafından merasimle kabul edildi (10 Haziran 1683). Bu sırada Uyvar üzerine gelen düşman kuvvetlerinin mağlup edildikleri haberi gelerek büyük sevince sebep oldu...
 
27 Haziran’da İstolni-Belgrad’da Sadrazam büyük bir harp meclisi topladı. Önce kendisi söze başlayarak;
“Gerçi maksadımız Yanık ile Komaran kalesidir. Allah’ın inayetiyle alınması mümkündür. Lâkin kale almış oluruz, memleket değil. Muradım inşallah Beç’e (Viyana'ya) gitmektir, ne dersiniz?” diyerek sordu.
Bu mütalaa karşısında herkes susmuştu. Bunun üzerine Veziriazam evvelce anlaşmış olduğu Şam Valisi Vezir Sarı Hüseyin Paşa'ya bakarak;
“Ağzın bağlı mı? Neye söylemezsin?” deyince Hüseyin Paşa;
“Ferman sizden, hizmet bizden” sözleriyle mukabelede bulundu.
 
Neticede Kırım Hanı hariç olmak üzere Sadrazam'ın teklifi kabul olundu. Böylece Viyana üzerine gidilmesine karar verilerek Fatihalar okundu ve dualar edildi.
 
Kırım Hanı Murad Giray, tecrübeli bir devlet adamı idi. Böylesine mühim bir işte bir kişinin sözüyle derhal karar alınmasını uygun bulmamıştı.
 
O, verilen kararın doğru olmadığını, bu sene, Yanık ve Ko­maran kaleleri alınarak etrafa akınlar yapılmasını ve kış hudutta geçirilerek ertesi sene Viyana üzerine gidilmesinin yerinde olacağını belirtti. Karşıdaki düşmanın şöhret sahibi bir imparator olduğunu ve kendisine diğer kralların da yardım edebileceklerini ilâve etti.
 
Veziriazam, fikrine aykırı olarak söylenen bu sözlere kızdı ise de ses çıkarmadı.
Aslında Veziriazam'ın henüz Edirne’den hareketinden itibaren kafasında Viyana olduğu anlaşılıyordu. Kendisini bu işe teşvik edenlerin başında ise Reisülküttap Mustafa Efendi geliyordu. Mustafa Efendi onun hırsını tahrik etmek suretiyle bir anlamda
 
Veziri maceraya sevk ediyordu. Kendisine askerin çokluğundan ve hiç bir seferde bu kadar mevcutlu bir ordu görülmediğinden bahisle bu kadar büyük kuvvetle Yanıkkale gibi ehemmiyetsiz bir kale zaptına gidilmeyerek Viyana’yı muhasara etmesini tavsiye eylemekteydi. Böylece hem büyük bir şöhrete hem de ganimete nail olacaklardı...
İşte bu sözlere aldanan Sadrazam diğer mütalaaları neredeyse duymaz olmuştu. Nitekim Budin Beylerbeyi ile görüşmesinde de bu durum net bir biçimde görülmektedir...
 
 
"Sen bunamışsın!.."
 
Viyana kararının verildiği son müzakerede Budin Beylerbeyi Uzun İbrahim Paşa bulunamamıştı. Sadrazam daha sonra İbrahim Paşa ile görüşmesinde kendisine;
“Paşa baba! Beç’e gidecek olduk, ne dersin?” diye sordu. İbrahim Paşa;
“Zerini, Nadasdı, Battani oğulları gibi impa­ratora bağlı külliyetli asker sahibi ocaklık Macar beylerinin mem­leketleri alındıktan sonra Yanık ve Komaran üzerine varalım. Bundan sonra Beç üzerine yürürüz” deyince Veziriazam;
“Viyana’nın zaptı asker ve mühimmat telef etmeden daha kolay tatbik edilecektir. Viyana elde olmadıkça bütün Avustur­ya'nın fethinden bir fayda hasıl olmaz. Şayet imparatorluğun merkezi olan Beç kalesi (Viyana) alınacak olursa bütün boy beyleri ve Frenkler itaat altına gireceklerdir” dedi. Bunun üzerine Uzun İbrahim Paşa;
“Bu düşmanı diğer düşmanlarla kıyas buyurmayınız. Sıkılıp feryat edince Frengistan’ın en ücra köşesinden dahi asker ve para ile yardıma koşarlar. Âcizane mütalaam şudur ki bu yıl Yanıkkale ile Komaran zaptedilip nizam verildikten sonra Avusturya içerilerine kadar akın yapılsın. Serhadde kışlanarak hazırlandıktan sonra ertesi sene arzunuz gibi Beç muhasara ve zapt olunsun” dedi. Aksi hâlde Ya­nıkkale alınmadan Beç’e gitmenin büyük hata olduğunu beyan ile yol üzerindeki kalenin zaptında ısrar etti...
 
Bu mütalaaya canı sıkılan Kara Mustafa Paşa, Budin Vali­sine;
“Sen bunamışsın! Bir adamın yaşı sekseni geçince idraki kalmayacağı hakkında söylenen sözler yerinde imiş. Akıncılar bir taraftan akın yapıp etrafa dehşet salarken biz de bir taraftan kale alırız. Hemen sen memur olduğun hizmeti gör. Yanık, Komaran dediğin kaleler bize helva gelmez. Alınırsa muhafız askere zeamet ve tımar verilip hazineye faydası olmaz. Fakat Beç alınırsa bu kaleler harpsiz elde edilir. Sarf edilecek hazine ve cephaneyi Beç Kalesi için sarf ederiz" dedikten sonra başka bir söz söyletmedi...
 
 
"Ne acip saygısızlık etmiş!.."
 
Nihayet ordu, Belgrad’dan hareketle 1 Temmuz’da Yanıkkale önünden geçti. Raab Suyu sahiline gelindiği zaman on iki bin kişilik düşman kuvveti, ordunun nehri geçmesine mâni olmak istediyse de muvaffak ola­madı. Süratle karşı tarafa geçen Osmanlı ve Tatar kuvvetleri bu düşman askerini fena hâlde bozguna uğrattılar.
 
Nehir üzerine kurulan on köprüden kısa sürede bütün asker geçerek Yanıkkale’yi geride bırakıp Viyana’ya doğru yola ilerledi. Budin Valisi Uzun İbrahim Paşa, Raab Nehri üzerindeki köprülerle bu köp­rülerden geçecek askerin muhafazasına memur edilerek yirmi bin kişilik bir kuvvetle orada bırakıldı...
 
Ordu öncüsü kumandanı olan Diyarbakır Beylerbeyi Kara Mehmed Paşa Tuna’ya yakın yol üzerindeki Ovar (Altenburg); Eğri Beylerbeyi Abaza Kör Hüseyin Paşa da Viyana’nın doğusunda ve Tuna kena­rında hükümdar taçlarının bulunduğu Pojin (Presburg) Kalesi’nin zaptına da tayin edilip gönderildiler...
 
Kara Mehmed Paşa kısa sürede Ovar Kalesi’ni zaptetti ise de Kör Hüseyin Paşa bir başarı elde edemedi. Yine Kara Mehmed Paşa ile Deli Bekir Paşa tarafından Viyana’nın güneydoğusunda pek müstahkem olan Hanburg (Haimburg) Kalesi de elde edildi. Bu suretle Yanıkkale önünden kalkıldıktan sonra sağdan soldan bir hayli kale ve palan­galar zaptedildi. Nihayet 14 Temmuz 1683 Çarşamba günü Viyana önüne gelindi...
 
Avusturya İmparatoru Leopold muharebenin kaçınılmaz olduğunu görünce ordularının başkumandanlığını eniştesi Şarl dö Loren’e vermişti. O, Türklerin Viyana üzerine geleceklerini tasavvur etmeyerek Macaristan’da harekât yapacaklarını tahmin ediyordu. Lakin Osmanlı birliklerinin Viyana üzerine doğru geldiklerini haber alınca Viyana’yı terk ederek Lenz kasabasına kaçtı. Kalenin savunmasını ünlü komutanlarından Von Starhamberg’e bırakmıştı.
 
Öyle ki imparator Viyana’dan kaçarken halk, “bizi bırakıp nereye gidiyorsun?” diye bağırıyordu...
Öte yandan Viyana üzerine yürünmesi kararı alındığında Sadrazam Kara Mustafa Paşa, ordunun Viyana’ya doğru gidişini IV. Mehmed Han’a bir telhisle bildirmişti. Telhisi götüren İsmail Ağa, Belgrad’a gelerek huzura kabul olunup arizayı takdim edince, Veziriazamın kendisine danışmadan Viyana’yı muhasaraya karar verdiğine hayret eden padişah;
“Kasdımız, Yanık ve Komaran kaleleri idi. Beç (Viyana) Kalesi dilde yoktu. Paşa ne acip saygısızlık edip bu sevdaya düşmüş. Hoş, imdi Hak teâlâ âsân (kolay) getüre. Lakin önceden bildirseydi rıza vermezdim” diye teessüflerini bildirip, bu emr-i vakiyi istemeyerek kabul etti.
Artık olan olmuştu. Harp Viyana önünde gerçekleşecekti...
 
 
TEFEKKÜR
 
Lâf eyleme zebân-ı tefâhür-feşân ile
Bâlâ-yı bâma çıkma çürük nerdübân ile
                                                          Nâbî
(Hep övünen bir dil ile konuşma,
Çürük merdiven ile de yüksek yerlere çıkma!)
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.