KAYIPLAR VE SEBEPLER!

A -
A +
AK Parti, bu hafta sonu Kızılcahamam’da istişare toplantısı için mensuplarıyla bir araya gelecek. Bu toplantı, 31 Mart 2019 mahallî seçimlerinden dolayı yapılmakta. Bilhassa büyük şehirleri kayıp sebepleri tahlil edilecektir. Ancak; bu toplantı, aynı zamanda Haziran 2023 seçimleri için de olmalıdır diye düşünüyoruz. 31 Mart ne kadar sağlıklı ve tavizsiz tahlil edilirse, seçmenin ne demek istediği ne kadar doğru okunursa 2023’te o kadar başarı kazanılır. İstanbul’da bir seçim yenilenmesi olmazsa önümüzde 4 buçuk yıl seçim yoktur. Bu zaman firesiz değerlendirilirse çok uzun bir zamandır. Ağustos 2001’de kurulan AK Parti’nin 18 ay sonra tek başına iktidar olduğu düşünülürse ne demek istediğimiz daha iyi anlaşılır.
Bundan böyle AK Partinin yapacağı işler, iki noktada toplanmaktadır. Birincisi, yukarıda da ifade ettiğimiz gibi 31 Mart kayıplarının çok esaslı şekilde tahlil ve tesbit edilerek buradan layıkıyla ders çıkartmak ve ikincisi de bu dersin ışığında 2023’e kilitlenmek. 4 buçuk yıl sonrası, her ne kadar uzak bir takvim olarak görünse de millet hayatında vakitler daha hızlı aktığından “hele durun!” dedirten bir rahatlığa sebep olmamalı.
31 Mart’ta büyükşehir belediye başkanlıkları kaybedilmiş; fakat, Allah’ın bir lütfu olarak Belediye Meclis Üyeliklerinde ekseriyet Cumhur İttifakı’nda olmuştur. Bu sebeple iktidar da kendisinde olmak ve Cumhur İttifakı desteğine de sahip bulunmakla en yakın Kızılelma hedefi olan 2023 Büyük Türkiye inşaı için bir tehlikenin mevcut olmaması gerekir.
Tehlike şuradadır; AK Parti, kurulduğundan beri mahallî olsun, umumi olsun girdiği her seçimden birinci olarak çıktı. Bu defa da öyle oldu. Ne var ki bu defa, en gözde büyükşehirleri kaybetmekle seçimden buruk; dahası, yaralı çıktı. Bunu basit bir misalle şuna benzetebiliriz; tahsil hayatından hatırlamanız mümkündür; bazı çok çalışkan talebeler vardır, bunlar her imtihanda 10 alırken bir gün girdiği imtihanda 8 buçuk veya 9 alınca bunu bir yıkım görür, kendine yediremez, başlar ağlamaya.
AK Parti, bütün tahlil ve değerlendirmelerini bozgun havasına girmeden ve bu seçimin galibi olduğunu unutmadan yapmalıdır. Bunu yaparken fikir, tenkid, teklif ve konuşmalar ne Reis’e yaranma mürailiğinde olmalı ve ne de “Reis, ne der?” korkusu yaşanmalıdır. “Bu dediklerime Allah ne der?” diye düşünülmelidir. AK Parti, yönetimi hem parti içinde tenkitlere ve hem de görüşleri serbestçe dile getirmeye imkân vermelidir. Ayrıca parti dışında yapılan ve belki zaman zaman acı da gelen yazı ve konuşmaları, iyi takip edip “dost acı söyler” çerçevesinde bunlardan da istifade etmelidir.
En evvel görülmesi gereken, AK Parti seçmeni, Recep Tayyip Erdoğan’a oy vermektedir. Bunun sebebi, O’nda gördüğü samimiyet, cesaret, gayret ve hitabet ustalığıdır. Tılsım, bir kişide toplanınca ne yazık ki diğer geçmiş iktidarlarda görüldüğü gibi iyi gün dostları, fırsatçılar, çıkarcılar sahneyi doldurarak Tayyip Bey’e ulaşmanın yolunu kapatmışlardır. Lidere yanılmazlık izafe etmek ona yapılabilecek en büyük kötülüktür. Diğer taraftan Sn. Erdoğan’ın saydığımız vasıfları sebebiyle seçimleri kazanması, teşkilatta “Reis, nasılsa kürsüye çıkar bir konuşma yapar, seçimi alırız?” aldatıcı duygusunu yerleştirmiştir. Bundan dolayıdır ki Tayyip Erdoğan âdeta tek başına 31 Mart Seçim Kampanyasını yürütürken teşkilat hem rehavete kapılmış ve hem de genel merkezden taşraya kadar senin adamın benim adamım çekişmesi yaşanmıştır. Lider ve parti gücü yerinde olduğu için bu çekişme hizipler kavgası şeklinde gün yüzüne çıkmadı. Tayyip Erdoğan’ı hipodromdaki yarış atı gibi koşturarak tribünlerde oturup onun üstünden makam, servet şöhret sahibi olanlar, toplumda büyük tepki sebebidir.
31 Mart’taki kayıpların bir dış, bir de iç amilleri var. Dış sebepler, bütün görünen muhalefet partileriyle FETÖ örgütünün ittifakıdır.
Sandık hileleri, liste kurnazlıkları gibi mahkemeye taşınan bütün bu işlerin arkasında bir tecrübe yatmaktadır. Dün üniversite giriş imtihanları başta olmak üzere bütün imtihanlarda kim hırsızlık yapmış idiyse bu seçimde de aynı örgüt, bunları yaptı. Muhalefet, çok önceden büyük bir rahatlıkla büyük şehirleri alacaklarını ilan ederken bu bir tahmin zannedilmişti. Bu seçim, 1946’dan sonraki en hileli seçimdir.
Kaybın iç sebeplerinin bir kısmı yukarıdaki gibidir. Neticeyi cepte keklik görme gafleti diğer sebeptir. Sandıkların başıboş bırakılma vebali başka bir sebeptir, vatandaşa dokunmamak, onunla halleşmemek, yükselen enflasyon ve fiyat artışları karşısında yaşadığı zorlukları görmemek can alıcı sebeptir, inanılması güç ama İstanbul, Ankara gibi bazı şehirlerde adaya sahip çıkmamak günah dolu sebeptir.
Onun için “Yanlış aday gösterildi!” İddiasının sahada karşılığı yoktur. Yanlış denen adaylar kazansaydı aynı şey söylenecek miydi? Hayır! Öyle ise bu afaki bir iddiadır. Kaybedilen büyük şehirlerde takım, rakip takım önündeki oyuncularını desteklemedi. Hele ülkenin ana damarı hükmündeki vilayetlerde “Pir-i Siyaset” denmeye layık Recep Tayyip Erdoğan’ın aday tensibinde yanlış yaptığını söylemek yerinde bir cümle olmaz. Mesela iki büyük şehri ele alalım; kim yanlış? Binali Yıldırım mı, Mehmet Özhaseki mi? Binali Bey için böyle bir şey demek abes olur. Özhaseki ise siyasete 1983’te RP’de başlamış, FP ile yola devam etmiş, 2001’de AK Parti’de yer almış ve bu zaman zarfında 94-98 arasında Melikgazi, 98-2015 arasında Kayseri Büyükşehir Belediye Başkanlıkları yapmış, 2015’te iki kere MV seçimini kazandıktan sonra 2016-18 arasında Çevre ve Şehircilik Bakanlığı yapmıştır. 31 Mart Seçimlerinde de gayet faal idi. Her gün birçok miting yaptı, vatandaşla buluştu, onlarca TV programına çıktı. Bunlar ve sayılacak daha birçok faaliyetinden dolayı Millet İttifakı adayı Mansur Yavaş’tan ileri iken AK Parti, Ankara’da niçin kaybetti?
Benzer durumlar sebebiyle İstanbul ve Ankara’nın yanına mesela İzmir, mesela Antalya’yı da katarak o sual üzerinde durulabilir:
-AK Parti, büyükşehirlerde niçin kaybetti? Bunun cevabı, yukarıdaki bütün sebeplerin yanı sıra, bazı bakanların “devlet benim” havasına bürünmeleri, millî ve yerli insan yetiştirme mükellefiyetinin yanlış bakanlara yüklenmesi, adaylar, kameralara konuşurken arkadan kendini göstermeye çalışma ayıbı, şımarıklıklar, kibir ve göze batan zenginliklerdir.
Sebepler onlarcasıyla birlikte iç ve dış olarak bunlardır. Yoksa “aday yanlış tensip edildi, o da çalışmadı!” sözü doğru değildir. Sözünü ettiğimiz, çarpan etkisi yüksek olan büyükşehirlerdir. Diğer bazı il ve bazı ilçelerde hata yaşanmış olabilir.
Şimdi söz, AK Parti lideri, Recep Tayyip Erdoğan’dadır. Tavsiyemiz şudur; Sn. Erdoğan şöyle düşünmelidir:
-Bugün benim yerimde Fatih olsa, Yavuz olsa Kanuni olsa, Abdülhamid olsa onlar ne yaparlardı?
Tayyip Bey, bu suali, sakin bir kafayla kendi kendine sormalı, Devlet-i aliyyenin uzun hayatındaki sırat-ı müstakim dönemlerindeki zaferlerle bundan uzaklaşıldığı dönemlerdeki felaketleri hatırlamalı ve buna göre dosdoğru karar vermelidir.
31 Mart’ta zaten olan oldu. İstanbul, yargıdan dönse bile şu gerçekler sabittir.
Kızılcahamam’daki bu şûra, 2023’ün yürüyüş başlangıcıdır.
Bin nasihatten evla bu musibetten ders alınmasını dileriz.
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.