GEREKÇE VE HÜKÜM

A -
A +
“Esbab-ı mucibe” kelimesini herkesin anlamayacağını biliyoruz. Hukukçu olmayanlar için yadırganmaz. Ne var ki artık hukuk ilminin ıstılahlarını hukukçular da bilemeyebiliyor.
30 yıl kadar evveldi. Hukuk fakültesini yeni bitirmiş bir genç, ziyaretime gelmişti. Sorma maksadını hatırlamıyorum ama ona “esbab-ı mucibe ne demektir?” dedim; bilemedi. “Hukukçu” unvanını kazanmış bir meslek mensubunun hukuki tabirleri bilmemeye hakkı olamaz. Kelimenin gündelik kullanılıp-kullanılmaması başka bir durumdur. Kullanılsa da kullanılmasa da her meslek mensubunun o mesleği kelime zenginliği ve mesleki teferruatıyla bilmesi mesleğine ve üçüncü kişilere karşı borcudur. İnsanın kelimelerle düşündüğü malumdur. Dağarcığı kelimeler bakımından zengin olan insanın hem düşünme ve hem de ifade etme melekesi güçlüdür. Bir milletin lisanını en iyi temsil etmesi gerekenler, şairler, hatipler ve hukukçulardır.
Asırlık çınarlar gibi bir milletin zihin, dimağ ve kalbine kök salmış kelimeler, milliyetleri itibariyle ırki bir tasnife tabi tutulup da lisandan ihraç edilince o milletten iyi şair, iyi hatip, iyi hukukçu çıkmaz. Arada bir çıkansa; bu, maarifin marifetiyle değil, kendi cehd ve gayretiyle olur.
Alfabe ve lisan inkılabından büyük darbe yiyen mesleki dallardan biri hukuktur. Adalet, olması gerektiği gibi ve gecikmeden tecelli edemiyorsa, lehine de aleyhine de karar verilen çıkan karardan memnun kalmıyorsa bu neticede adalet mensubu olacakların yetişme sürecinde onlara hukuk tefekkürü ve mantık illiyeti kazandıramamanın büyük payı vardır. Harf ve lisan inkılabı yapılmadan önceki Türkçe lügatimiz yüz bin kelimeye yakındı. Bu inkılaplardan sonra on binlere geriledi. Aradan bir asır geçtikten sonra ancak tekrar o seviyelere ulaşıldı ama bu defa da gündelik dilde konuşulan kelimelerin çok düşük seviyede olması gibi bir dertle karşı karşıyayız.
“Esbab-ı mucibe”, mucip sebep, icap eden sebepler, “gerekçeli karar” demek.
Türkiye, 31 Mart’ta mahallî seçimlere gitti. Cumhur İttifakı, İBB/İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığını kaybetti. Bunun üzerine AK Parti, fevkalade itiraz yolunu kullanarak YSK, “Yüksek Seçim Kurulu” denen seçim işleri yüksek mahkemesine müracaat etti. Mahkeme, 6 Mayıs’ta açıkladığı kısa kararında belli miktardaki sandıkta görev alanlar için kanunun aradığı devlet memuru olma şartına riayet edilmemesi ve belli miktardaki sayım-döküm cetvelinde ise ya imzaların olmaması veya bu cetvellerin boş olması sebebiyle İBB seçimini iptal ederek kazanmış adaya verdiği mazbatayı geri aldı.
YSK, bu kısa kararını gerekçeli bir kararla kamuoyuna açıklayacak, esbab-ı mucibesini, kararın mantığını izah edecekti. Aradan birkaç gün geçince rahatsızlıklar başladı. “Karar niçin açıklanmadı?” diye türlü yorumlar yapılıyordu. Oysa bütün mahkemelerde duruşma bittiğinde “gerekçeli karar bilahare yazılmak üzere” diye hüküm duyurulur ve hâkim, makul bir zaman zarfında hangi sebep, delil ve mantıkla bu kararı verdiğini etraflıca yazar. Memnun kalmayan taraf, kararı temyiz eder.
Mevzumuzda YSK’nın elinde karara bağlanacak basit bir ihtilaf yoktu. Hukuk, seçim, demokrasi ve adaleti alakadar eden ve verilecek kararı çok uzun seneler boyu konuşulacağı bir mesele vardı. Bu yüzden gerekçeli kararın akşamdan sabaha çıkması beklenemezdi.
Bu bahsettiğimiz, süreye dair bir husustur. Diğer husussa çok daha farklıdır ve hicap vericidir. YSK iptal ile seçimin yenilenme kararını 4’e karşı 7 üye ile verdi.
11 kişilik mahkeme hey’etinin başkan dâhil 4 üyesi, iptal talebinin reddine dair görüş açıklarken 7 üye, itirazın kabulüyle seçimin iptaline ve mazbatanın geri alınmasına dair görüşünü açıkladı. Böylece mahkeme, fevkalade itirazı ekseriyetle kabul ederek seçimin iptaliyle yenilenmesine hükmetmiş oldu..
YSK kararlarının hususiyeti, bu kararların nihai olması, temyiz, itiraz ve tashihi karar yolunun bulunmamasıdır. Bu hâlde kazananın da kaybedenin de -karar içine sinmese de- kabulden başka yapacak bir şeyi yoktur. Hukuk devleti olmak bunu amirdir. Buna rağmen ara karar açıklanınca kaybeden partinin lideri o 7 hâkim hakkında çok ağır ifadeler kullandı. Bazılarını buraya yazmamız mümkün olmayan hakaretlerden en hafifi “çete”dir. Ağır sözler söylenen, çete denen, isim isim sayılıp hedef gösterilen hâkimlerin bu yaşadıklarından hiç etkilenmeyip kısa sürede karar yazması beklenemezdi.
Mahkeme, esbab-ı mucibesini bir hukuk abidesi inşa edercesine hem taraflara, hem amme efkârına, hem dünyaya ve hem de istikbale karşı çok güçlü bir mantık ve muhakemeyle gerekçelendirmekle mükellefti. Öyle ki o hakaretleri yapanlar bile gerekçeli kararı okuduktan sonra pişman olabilmeliler.
Karar bu mahiyette midir?
Lisan, mantık, muhakeme sebepler arası illiyet rabıtası, fikrî derinlik, müstakar ictihadlar gibi vakıalarla hareket etme veya etmemeye göre vaziyet değişir.
YSK’nın esbab-ı mucibesini tahlil etmeden önce bu mukaddimeyi yapmayı münasip gördük. Zira burada dile getirilenler esastır. Esası ihmal edince konuşmalar şekilde kalmakta. Mesele, gerekçe ve hüküm arasında adaleti tesis edebilmektir.
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.