ADLİ YIL

A -
A +
Bugün o şekildeki bir düşünce sakatlığında olanlar fazla değilse de büsbütün yok da olmuş değiller. Bu taassupta olanların, “tarihimiz, 1919’dan başlar!” dediğine hukuk fakültesinin birinci sınıfındayken bizzat şahid olmuş bir insanız.
Tarihimizi, 1919 veya 1923’ten başlatmak, önceki  binlerce seneyi reddetmek, milletimizi kabile sayıp, nevzuhur ve köksüz yapmak demekti.
Devlet ve Millet tarihimiz, 1919 ve 1923’te başlamadığı gibi hukuk tarihimiz de 1923, 1928 ve 1937’de başlamadı. ‘23, Cumhuriyetin ilânı, ‘28, ithal kanunların getirilmesi, ‘37, laikliğe geçiştir...
16 Devlet kurmuş bir milletiz. Bunlardan bazısı, İmparatorluk çapındadır. Hemen hepsi de büyük devletlerdir. Bu devletlerin bir kısmı İslam öncesi ve bir kısmı da İslam sonrasıdır. İslamiyet’e geçtikten sonra birçoğu, ortalama devlet hayatının üstünde ömür sürmüşlerdir. Devlet-i âli Osman ise Roma İmparatorluğuyla beraber, en uzun ömürlü devlet unvanını elinde tutar.
Adaletin zıddı zulümdür.
“Zulüm, payidâr olmaz!” hükmü meşhurdur.
Eğer; bu 16 devlette adalet esas olmasaydı Türk devletlerinin varlık ve devamlılığı mümkün olmazdı. Bu devletler, İslam öncesinde an’anevî, geleneğe dayalı, yüzlerce yıllık birikimden doğmuş hukuk sistemleriyle yönetildiler. Daha sonra bu din, bütün medeniyet şubeleriyle kabul edildiği için İslâm Hukuku, yani şeriat, bir başka ifadeyle Allah’ın emir ve yasakları, adaletin sarsılmaz esasları oldu.
Türk milleti, İslam’la şereflendiği son bin yılda adaleti, şeriatla yani İslâm Hukukuyla temin, tevzi ve tesis etti; sağladı, dağıttı ve kurdu. 1928’e kadar bu esas yürürlükteyken 1928’den 50 sene sonra Cağaloğlu yokuşunda yürüyüş yapan öfkeli ideolojik kitle, “kahrolsun şeriat!” diye bağırıyordu. Bu çılgınlık, Kur’ân-ı Kerîm’i, Hadîs-i Şerîfleri, Kıyâs-ı Fukaha’yı, İcmâ-ı Ümmet’i, ulemayı ve onların ilim ve içtihadlarını reddeden cehaletin resmiydi. Bugün o zifiri karanlık saplantılar, arkada kalmış, fakat temsilcileri bitmemiştir. Şimdi bile her fırsatta manşet ve köşelerinden şeriat, gericilik, şu-bu diyerek bu milletin ruh mayasına ve varlık hikmetine saldırılar olmaktadır.
Teklifimiz o ki; hukuk nazariyatçılarıyla hukuk uygulayıcılarının bir hukuk muhasebe ve muhakemesi yapmaları gerekmektedir. İdeoloji ve ezberlerden, çağdaş tutuculuklardan kurtulma vaktidir.
Latin ve Grek tefekkür, kültür ve tecrübesi, garp medeniyetinin ana unsurlarıdır. Batılı düşünce ve ufkunu Latince ve Yunancayla kurmuştur. Bizim de medeniyetimizin besleyici unsurları İslam irfanıyla Arapça ve Farsça’dır. Helalleşmeden, nikâha, bebeğin doğumundan vasiyete kadar hayatımızın hemen her safhası, İslam hukuk ve talimatıyla şekillenir. Bugün bunlar ve daha onlarcası ithal hukukla çatışmaktadır. Bu topraklarda bir asırdır, cami, mektep, ev ve idare farklı dil kullanmaktadır. Bu farklılık ve zıtlık ortadan kalkmadıkça huzur ve kucaklaşma uzakta kalır.
Hukuk fakültelerimizde felsefe değil, Hukuk Medeniyeti Tarihimizin olması şarttır. 1922’ye kadar orta mekteplerimizde Arapça ve Farsça dersleri vardı. Bu itibarla hukuk fakültelerimizde Arapça ve Farsça dersi de olmalı. Türkçe ise Osmanlı Türkçesiyle birlikte okutulmalıdır. Bunun yanı sıra elbette İngilizce yahut İtalyanca ve Farsça gereklidir.
Esasen bunların fakülteden önce kurulması çok elzem olan Hukuk Liselerinde öğretilmesi gerekir.
Bütün bunlar ve daha düzinelerce meselemiz için ideoloji ve taassuplara düşmeden hep birlikte yerli ve millî düşünme kabiliyetine kavuşmalıyız.
Adli Yıl açılışı oldu:
Eğer Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan da bahsetmese Allah’tan, Peygamberden, adil hükümdarlardan söz edilmeyecekti. Hâlbuki “el Adl”, yüce Allah’ın 99 güzel isminden biridir. Sevgili Peygamberimiz -aleyhisselam- hicret zorunda kalırken bile kendilerinde emanet bulunan müşrik mallarının sahiplerine iade edilmesini buyurduklarında mutlak şekilde adaleti tesis ediyorlardı. Hazret-i Ömer, “Ömer’ül Faruk”tur, hakla batılı ayıran Ömer’dir. İslâm öncesi dönemde de âdil hükümdarlar vardır. Meselâ Sâsanî hükümdarı Nûş-i Revânî Adl, Peygamberimizin takdirlerine mazhar olmuştur. İsmi kanun kelimesiyle yan yana olan tek devlet reisi Kanunî Sultan Süleyman Hân, bizim hükümdarımızdır. Hukuk talebesi değil birçok akademisyen de bu Padişaha neden bu unvanın verildiğini tafsilatıyla izah edemez. TBB Başkanı Metin Feyzioğlu veya Yargıtay Başkanı İsmail Rüştü Cirit, münferiden yahut müşterek bir teklifle törende şunu deselerdi tarihe geçerlerdi:
-Cumhurbaşkanım, malumları olduğu üzre Kanuni Sultan Süleyman Hân’ın kabarma resmi Amerikan Kongresi’nin duvarındadır. Bu, biz evlâdları için bir şereftir. Ancak benzer bir kabartma resmin TBMM duvarında olmaması ise eksikliktir!
Açılışta hukukçular, 1928 öncesi hukuk, yargı, adalet hayatımızdan, o zamanlardaki hukukun âbide şahsiyetlerinden tek kelime söz etmediler.
Yoksa; kadısı yani hâkimi, Padişah yargılamış millet biz değil miyiz?
Açılış, yine teknik oldu.
Hukuk mantık, tahlil ve tefekkür demektir, hakkaniyet ve adalet arayışıdır. Yapılması icap eden, ne yersiz övgü ve ne de yersiz karalamadır. Yapılması icap eden, hakkı teslim; yani adalettir!
Tarihimizde iftihar edeceğimiz sayfaları dile getirmek hakkımız olduğu gibi tenkîd edilmesi gerekenleri adalet imbiğinden geçirmek de borcumuzdur. Adli Yıl açılışında “bugün İstiklal Mahkemesi, 27 Mayıs, 12 Mart, 28 Şubat ve Ergenekon dâvâlarını utanarak hatırlıyor ve benzerlerinin olmaması için muhkem bir hukuk sistemi inşa ile o sistemi devletin temeline yerleştirmeyi vazife sayıyoruz” denmeliydi.
Bunlar denmedi. Fakat “yargı etiği” dendi. Şunu bilmeli ki bir insanın kızdığı ve sevdiği zaman kullandığı dilidir. Kimse kızdığı zaman “etiksiz adam!” demez, “ahlâksız adam!” der. Eğer, bugün olmuş hâlâ “ahlâk” demekten çekinip “etik” deniyorsa bahsettiğimiz hukuku inşa etmek hayaldir.
Çeyrek asır öncesine kadar bu toplumun bir kısım kesimlerinde aslî hâliyle selâm verilemezdi. Allah, bile denilemez en fazla “tanrı” denirdi. Bu bile tamamen ortadan kalkmamıştır.
İş çok, yol uzun...
Neyse ki Fuzuli’den daha talihliyiz. Şu yazdıklarımızı paylaşan “hemdert”lerimizin çok olduğuna eminiz.
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.