Şimdi değilse ne zaman? -2-

 

Ortalık koronavirüs mikrobundan kasıp kavruluyor, nice kıyamadığımız bedenleri bir bir toprağın kara bağrına veriyoruz. Canlarla mallarla bedel ödüyoruz. Öyleyse bu yaşadıklarımız düşünülmeyecek kadar basit mi? Ama bize düşen Allah adına konuşmak değil hâlimiz, yaşantımız üzerine düşünmektir. Ya başımıza gelenler yüce dinimizin ve inancımıza göre "kendi ellerimizle yaptıklarımızın bir sonucu" olarak başımıza gelmişse ve bizler hayatımızdaki yanlış ve günahlara ısrarla devam edersek ve bu sıkıntılar daha da bir artarsa... Allah korusun... İşte bu yüzden düşünelim, durup bir daha düşünelim; "ben, düşüncelerimle, yaşayışım ile Allah'ın rızasına ne kadar yakın ve uzağım" diye kendimize öz eleştiri yapalım. Başkalarından duyduğumuz doğru söz veya çağrılar bizi kızdırıyorsa hatta onlara kızıp hatalarımızda ısrar ederek ve artırarak devam ediyorsak şunu bilelim ki; hayat başkalarının hayatı değil bizim hayatımızdır ve bu hayatın bedeli bize fatura edilecektir.

Bireysel ya da toplumsal olarak başımıza gelenleri bizim kendi yanlışlarımızın bir bedeli olduğu zannına kapılıyorsak; doğru olan yanlışlarımızı doğruya çevirmektir ve bu yaptığımız bizim kurtuluşumuzdur. Yok eğer yanlışlarımız olmadığı hâlde Rabbim bize bir imtihan için yaşatıyorsa; sabır ve dua ile doğrularımızı yüceltmemiz yine kurtuluşumuzdur. Yani her halükârda Allah'a yönelmek kurtuluşumuzdur.

Öyleyse başta kendi nefsim olmak üzere hayatımızı aynanın karşısına çıkarıp bir bakalım; ne görüyoruz? Gördüklerimize, hayatımıza bir öz eleştiri yapalım: Giyim kuşam şeklimizden, yememize içmemize kadar, kazancımızın helal haramlığından harcadığımız yere varana kadar ve sokaktaki yürüyüşümüzden, konuşmalarımızdan, komşuluk münasebetlerimize varana kadar bakalım ve eleştirelim, eleştirelim ki yanlışlarımız varsa bulup doğrularla değiştirelim ve yarına bırakmayalım. Hem yarın var mıdır? Yarın varsa bile biz yarında olacak mıyız? Bu yüzden kendimizi Allah'ın rızasına kavuşacak işlere yönelmeliyiz. Yaşadığımız bu ıstıraplardan kendimize bir ders çıkaralım ki kârlı çıkalım. Bunu şimdi yapmazsak ne zaman yapacağız? Ölüm sonrasında amel olmaz ki, mezarda yatarken tövbe olmaz ki! Bu yüzden illa şimdi illa şimdi!

Peki; şimdi değilse ne zaman?

 

 

 

 

Yedi devlet ve hepsi tek bir millet,

Manevi birleşip Turan olacak.

Esaretler bitecek ilelebet,

Manevi birleşip Turan olacak.

 

Türkiye, Türkmenistan, Özbekistan,

KKTC. Azerbaycan, Kazakistan,

Bu ülkeler her Türk’e ana vatan,

Manevi birleşip Turan olacak.

 

Türk’ün gönlünde Almatı, Buhara,

Bakü, Taşkent, Bişkek, Tuva, Ankara,

Gitmedikçe içinde derin yara,

Manevi birleşip Turan olacak.

 

Kızılelma senin en büyük ülkün,

Turan dillerdeki en güzel türkün,

Bakın hedefi olmalı her Türk’ün,

Manevi birleşip Turan olacak.

 

İşte Nebi’nin övdüğü bu millet,

Emrini yayacaklar ilelebet,

Allah’ım bu birleşmeyi nasip et,

Manevi birleşip Turan olacak.

 

Celal der; Türk yurdudur Kırgızistan,

Dağıstan, Başkurdistan, Tataristan,

Karaçay, Çavuşistan, Yakutistan,

Manevi birleşip Turan olacak.

 

 

 

 

 

SULTAN SENCER: ''Uyanış-Büyük Selçuklu'' isimli dizi filmde izleyenlerin kahramanı hâline gelen Sultan Sencer yaklaşık kırk yıl sultanlık yaptı. Devrinin en büyük âlimi İmâm-ı Gazâlî hazretleridir. Babası Melikşâh devrinde de bulunmuş olan İmam-ı Gazâlî hazretleriyle Sencer’in münasebetleri meşhurdur...

Ahmed Nâmık-i Câmî rahmetullahi aleyhle de münasebeti olan Sencer, âlim ve şairleri sarayından eksik etmezdi. Bunun neticesi olarak, uzun süren saltanatı zamanında Sultanın teveccühüne mazhar olan pek çok âlim, sanatkâr, tabip yetişmiştir. Allah adamlarının yanında bulunmaktan hoşlanan Sultan Sencer, onların nasihatlerini can kulağıyla dinler, hata yaptığında ikaz etmelerini rica ederdi. Kim olursa olsun kendisine yapılan şikâyeti sabırla dinler adâleti yerine getirirdi... Sencer zamanında Selçuklu devlet teşkilâtı da en sağlam hâlini almıştı...