İstanbul’un fethini gören bir Venediklinin günlüğü

A -
A +

Numan Aydoğan Ünal

 

turkdunyasi@hotmail.com

 

 

 

Venedik Devleti’nde asilzâde bir ailenin oğlu olan gemi doktoru Nicolo Barbaro, kuşatma ve fetih günlerinde İstanbul’daydı. Barbaro’nun, Bizans tarafındaki yaşanan hadiseleri günü gününe yazıp kaydetmesi, hakaretlerle dolu olsa da tarihî bir vesika olarak çok büyük önem arz etmektedir.

 

 

 

 

 

 

Bu yıl, İstanbul’un fethinin 572. yılını kutladık… İstanbul’un Türkler tarafından fethinin Türk-İslâm ve dünya tarihinde çok mühim yeri vardır. İstanbul 29 Mayıs 1453 günü 53 günlük bir muhasaradan sonra Fatih Sultan Mehmed Han tarafından fethedildi ve Orta Çağ kapandı.

 

Venedik Devleti’nde asilzâde bir ailenin oğlu olan gemi doktoru Nicolo Barbaro, kuşatma ve fetih günlerinde İstanbul’daydı. Her zaman Bizans İmparatoru Konstantin’le beraber bulunurdu. Kendisi de bizzat savaşa iştirak etti. Şehrin Türklerin eline geçmesinden sonra bir Venedik kadırgasına binerek ülkesine kaçtı. Kuşatma ve fetih günlerinde kaleme aldığı notlar daha sonra kitaplaştırıldı. 1850 yılında Viyana’da basıldı. Kitabın orijinal el yazması, Venedik’teki “Biblioteca Marciana”da muhafaza edilmektedir. 

 

Türkçeye tercümesini, Şemseddin T. Diler yaptı. “İstanbul Fetih Cemiyeti” tarafından 1976 yılında “Kostantıniyye Muhâsarası Ruznâmesi” ismi ile neşredildi. Kitapta, Fatih Sultan Mehmet’e ve Türklere çok ağır hakaret dolu ifadeler var. Bu hususta mütercim Şemseddin T. Diler diyor ki: “Eserin orijinalliğine halel getirmemek için yazarın İstanbul’un muhasarası ve fethi günlerinde, tabii kin ve husumetiyle, içinde yaşadığı şartların hâsıl ettiği hâlet-i ruhiyenin ifadesi olarak, Türkler ve Sultan II. Mehmed hakkında sarf etmiş olduğu birtakım sözler, mecburen, olduğu gibi muhafaza edildi.”

 

İstanbul’un fethi günlerindeki yaşanan hadiseler ile alakalı bugüne kadar birçok kıymetli araştırma yapıldı; makale ve kitap yazıldı. Ancak Rum tarafında yaşananlara dair neşriyat bizde yok gibidir. Bu bakımdan Nicolo Barbaro’nun, Bizans tarafındaki yaşanan hadiseleri günü gününe yazıp kaydetmesi, tarihî bir vesika olarak çok büyük bir önem arz etmektedir.

 

Kitabın orijinalinde sıkça geçen Türk nâraları, haykırışları; Allah Allah, Allahü ekber sesleridir. Çalpara, davul, kös, def, zil sesleri ise Mehteran’ın zafer marşlarıdır. Nicolo Barbaro’nun muhasara ile fetih esnasında tuttuğu ve küstah ifadeler kullandığı notların bir kısmını özetleyerek takdim ediyoruz:

 

 

12 NİSAN

 

 

Sultan’ın askerleri Yeniçeriler, ta sur dibine kadar ulaştılar. Hiçbiri ölümden korkmuyordu. Birkaçı öldürüldüğü zaman hemen daha çok Türk geliyor, surlara ne kadar yakın olduklarına aldırmaksızın, yaralıları ve ölüleri sırtlarına alarak gibi taşıyorlardı. Bizimkiler bunlara silahla ateş ediyorlardı, bazen her ikisi de cansız yere düşüyordu. Hemen başkaları gelerek adamlarını götürüyorlardı. Tek bir Türk ölüsünü dahi sur dibinde bırakmaktansa, kendilerinden on kişinin ölmesine razı oluyorlardı.

 

 

22 NİSAN

 

 

Sultan Mehmet, Balta Limanında bulunan donanmasındaki bütün mürettebatı karaya çıkarttı. Pera (Beyoğlu) arkasındaki tepeyi, kıyıdan başlayarak üç millik mesafeyi, mükemmel bir şekilde düzelttirdi. Üzerine de, çok miktarda yuvarlak ağaç kütüğü yerleştirilerek içyağı ile iyice yağlandı. Gemileri bunların üstüne çıkardılar. Daha sonra büyük bir kalabalık ile Pera’nın Haliç sahiline indirdiler. Bu insanların yaptığı karadan gemi yürütme işi, dünyada hiç görülmüş bir şey değildi. Bizim donanmamızdaki insanlar denize inen bu gemileri görünce hayretler içinde kaldılar.

 

 

3 MAYIS

 

 

Oldukça büyük iki topun mendirekteki donanmamızın kıyısındaki deniz kapılarından birine yerleştirilmesine karar verildi. Toplarımız, buradan Türk teknelerini bombardıman ederek, denizin dibine gönderiyordu. Türkler, bu şiddetli bombardımandan çok zarar gördüler. Donanmalarındaki zayiatı önlemek için bulundukları yere üç büyük top yerleştirdiler. Bu şekilde karşılıklı bombalama, on gün kadar devam etti. Bizim toplarımız sur içindeydi. Bu yüzden hiçbir zarar görmedi. Onlarınki de, siperlerde çok iyi korunuyordu.

 

 

5 MAYIS

 

 

Gaddar Türkler, Pera (Beyoğlu) ve üzerinde bulunan tepelerin üzerine büyük toplar yerleştirdiler. Bunlar, limandaki (Haliç) zincirin yanında bulunan donamamızı bombalamaya başladı. Her biri 200 libre [90 kg] ağırlığında gülleler atıyorlardı. Bombardıman günlerce devam etti. Bu topların birisinin üçüncü atışında, Cenevizlilerin üçyüz fıçılı bir gemisi battı. Türkler, daha üçüncü atışta geminin batırıldığını görünce, kendilerine daha fazla güven duymaya başladılar. Birkaç gün içinde bütün Hristiyan donanmalarını batıracaklarını düşünüyorlardı.

 

 

7 MAYIS

 

 

Gece saat 4 sıralarında, kara surlarının önüne, çok muntazam ve mükemmel bir vaziyette otuz bin Türk çıkageldi. Birkaç da koçbaşı getirmişlerdi. Şehre girmek istiyorlardı. Fakat yüce Tanrı bize yardım etti, büyük kuvvet verdi, Türkler geri püskürtüldü. Rezil oldular, birçokları öldürüldü. Aynı gece, şehrin surları çevresinde çıkardıkları bağırma, çağırma, çalpara ve def sesleri, Anadolu yakasından duyuluyordu. Gemideki bizler de bu sesleri duyunca kesin olarak umumi bir hücum yapılacağına inanır olduk. Derhâl silahlarımıza sarılarak gemideki görev yerlerimize koştuk, lakin Türk donanması harekete geçmedi.

 

 

16 MAYIS

 

 

Edirnekapı’da Türkler, kara tarafından şehre girmek için yarım mil uzakta, surların altından kazdıkları tünel bugün tespit edildi. Şehir içindeki askerlerimiz, tüneli kazan Türklerin sesini gece duydular. Hemen imparator hazretlerine haber verdiler. İmparator tünelin ulaştığı yeri görünce hayretler içinde kaldı. Derhâl tedbir alınmasını emretti. Hemen şehirde tünel tecrübesi olan kimseler bulundu. Derhâl tünelin kazılmasına başlanıldı. Kazılan bu tünel Türklerin tüneli ile birleşti. Bizimkiler derhâl karşılaştıkları tüneli ateşe verdiler. Dikilmiş bütün direkler ve kenarları tutan kalasları yanınca tünel çöktü. Böylece bütün Türkler toprak altında kalarak veya ateş içinde yanarak öldüler.

 

 

19 MAYIS

 

 

Gaddar Türkler, Pera yakınlarından Konstantinapol’e kadar limanı boydan boya kateden çok güzel bir köprü kurdular. Köprü, birbirine bağlanmış çok büyük dubalardan ve üzerine konulan kalaslardan yapılmıştı. Gece gündüz boyunca topçu atışları, vurmaya ve yıkmaya devam etti. Bizimkiler de yıkılan yerleri variller, ağaç ve toprakla onarıp, eskisi gibi sağlam yaptılar. Kadın erkek, genç yaşlı herkes ve rahibeler bu işte çalıştı.

 

 

20 MAYIS

 

 

Türklerin topları çok büyüktü. Hele biri vardı ki (Şahi) acayip derecede büyüktü ve 1200 libre [540 kg] ağırlığında gülle atıyordu. Bu top ateşlendiği zaman bütün surlar dahi sallanıyordu. Hatta limandaki gemiler bile sarsıntıyı hissediyordu. Bu çok büyük gürültüden dolayı pek çok kadın bayılıyordu. Surların büyük bölümünü bu top atışları yıktı. Böyle büyük bir topu daha önce gören olmamıştı.

 

 

23 MAYIS

 

 

Şafak vakti, daha önce tünellerin ortaya çıkarıldığı Edirnekapı semtinde bir tünel daha bulundu. Bu tünelin içinde ateş yakıldı. Ateş hızla yayıldı, tünel çöktü, tünelin içindekiler boğuldu. Tünellerin kazılmasından sorumlu iki Türk içeriden canlı çıkarıldı. Bunlara Rumlar işkence yaparak diğer tünellerin yerlerini söylettiler. Kendilerinden bilgi alındıktan sonra kafaları kesildi. Gövdeleri surlardan Türk ordusunun bulunduğu tarafa fırlatıldı. Türkler, bu iki kişinin gövdesinin aşağı atıldığını görünce fena hâlde öfkelendiler.

 

 

26 MAYIS

 

 

Akşam saatlerinde Türkler, ordugâhın her yerinde ateşler yaktılar. Ortalık pırıl pırıl oldu. Ordugâhtaki her çadır, iki büyük ateş yaktı. Etraf gündüz gibi aydınlandı. Yakılan ateş gece yarısına kadar canlı tutuldu. Sultan, askerlerine moral vermek için bu ateşi yaktırmıştı. Askerler bir yandan ateş yakarken diğer yandan da durmadan Türk usulü nâralar atıyordu. Öyle ki gök yarılıyor sanılırdı. Herkes imansızların gazabından kurtulmak için Tanrıya ve bâkire Meryem’e dua ediyordu.

 

 

28 MAYIS

 

 

Türkler surların yanına, ertesi gün saldırıda kullanmak üzere iki bin adet uzun merdiven getirdiler. Merdivenleri surların duvarlarına doğru kaldıran adamları korumak için de çok miktarda hasır yerleştirdiler. Ordugâhta askeri teşvik için şöyle bağırmaya başladılar: “Ey Muhammed ümmeti! Neşeniz bol olsun. Yarın o kadar çok Hristiyan ele geçireceğiz ki, iki tanesini bir dukata satacağız. Çok servete sahip olacağız, hepimiz altın içinde yüzeceğiz. Rumların sakalından köpeklerimize ip yapacağız. Bu sebeple ey Muhammed ümmeti, azimli ve iradeli olun. Peygamber aşkı için seve seve ölüme atılın.” Akşam üstü Türk ordusu, tam silahlı ve teçhizatlı olarak büyük bir düzen içinde mevzilerine gittiler. Dağ gibi ok yığınları vardı. Hepsinin morali çok yüksek idi. Bir an önce hücuma geçmek arzusunda idiler.

 

 

29 MAYIS

 

 

1453 senesinin 29 Mayıs günü, Murat oğlu Mehmet Bey (Fatih) kendisine şehri kazandıracak olan umumi taarruz için Konstantinapol surlarına kadar geldi. Şafaktan bir saat önce, Büyük topu ateşletti. Gülle, bizim tamir ettiğimiz sur kısmına düşüp yerle bir etti. Top atışlarının çıkardığı dumandan dolayı hiçbir şey görünmüyordu. Türkler bu duman perdesinin arkasından geldiler. Üçyüz kadarı gözetleme kulelerine girdiler. Bizimkiler, bunlarla çok şiddetli mücadele yaparak kulelerden söküp çıkardılar ve hemen hepsini öldürdüler. Daha sonra Türkler büyük topu (Şahi) yeniden ateşlediler. Dumanın arkasından tekrar büyük bir hücuma geçtiler. Savaş nâraları haykıran otuzbinden fazla Türk vardı. Tam bir Cehennem idi. Türkler kulelere girer girmez ilk sıradakilerini çabucak ele geçirdiler. Biz Hristiyanlar büyük bir korku içindeydik. Şehrin her tarafında tehlike çanları çalıyordu. Surdaki askerler “Merhamet Tanrım!” diye haykırıyorlardı. Erkek ve kadınlar yüksek sesle ağlıyordu. Türkler, çok büyük şevkle girdikleri San Romano (Edirnekapı) kapısından beş mil uzaklıktaki şehir meydanına vardılar. Aralarından bazıları, Saint Mark ve Haşmetli İmparatorun bayraklarının dalgalandığı kuleye tırmanarak her iki bayrağı da indirdiler. Aynı kuleye Sultan’ın bayrağını astılar. Şehirdeki biz Hristiyanlar, büyük bir üzüntüye kapıldık, çünkü şehir artık Türkler tarafından ele geçirilmişti, geri alma umudu da yoktu. Hiç kimse imparatordan haber alamıyordu. Acaba ne yapıyordu, ölmüş müydü, yaşıyor muydu? Kimsenin haberi yoktu. Bazı kişiler, ölüler arasında onun cesedini de gördüklerini söylediler...

 

     ***

 

Nicolo Barbaro’nun hakaretlerle dolu günlüklerinden anlaşılacağı gibi İstanbul’un alınması öyle pek kolay olmadı. Kuşatma ve fetih sırasında Türkler de önemli kayıplar verdi. Tarihte İstanbul 29 defa muhasara edildi fakat kimse ele geçiremedi. Fatih Sultan Mehmed Han’ın galibiyetinin esas sebebi, kendisinin yüksek azim ve irade sahibi olması, gemileri karadan yürütmesi ve döktürdüğü ‘‘Şahi’’ toplarıdır. Gemiler karada yürütülmeseydi, toplar surları delmeseydi bu kadim şehri ele geçirmek neredeyse imkânsız olurdu…

 

 

 

 

 

Geniş Açı - Fikir ve tartışmada son yazılar...

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.