Türk tarihinde en büyük vakıa Türklerin İslam’la şereflenmesidir. Araplar İslamiyet’i dört asır boyunca Afrika’dan Türkistan’a kadar ulaştırdılar. Türkler ise on asırdan beri İslamiyet’e hizmete devam etmektedirler. Son asrın büyük İslam âlimlerinden Abdülhakim Arvâsi hazretleri “Sahabe-i kiramdan sonra İslamiyete en büyük hizmeti Osmanlılar yaptı” demiştir. Türkistan’da, Hindistan’da kurulan Türk devletleri, Anadolu Selçuklu, Anadolu Beylikleri ve Osmanlı, Eshâb-ı kirâma ve Ehl-i beyte her zaman büyük hürmet ve muhabbet göstermişlerdir.
İslam âlimlerine göre kadın ve erkek, çocuk veya büyük bir Müslüman, Peygamber Efendimizi çok az da olsa, bir kere görürse, kör olan bir kere konuşursa ve iman ile vefat ederse, buna “sahabe” denir. Eshâb-ı kirâmı görenlere de “tâbiîn” denir. Mezhep imamımız İmam-ı Azam Ebu Hanife Numan Bin Sabit ve büyük hadis ve tefsir âlimi Haseni Basri hazretleri tâbiîndendir.
Eshab-ı kiram için Kur'ân-ı kerimde mealen “Allah onların hepsinden razıdır. Onlar da, Allahü teâlâdan razıdır” buyurulmuştur. Peygamber Efendimiz hadisi şeriflerinde “Eshabımın her biri gökteki yıldızlar gibidir. Herhangisine uyarsanız, Allahü tealanın sevgisine kavuşursunuz” ve “Beni gören veya beni görenleri gören bir Müslümanı cehennem ateşi yakmaz” buyurmuştur.
Eshab-ı kiramın en üstünleri Peygamber Efendimizin dört halifesi Hazreti Ebubekir, Hazreti Ömer, Hazreti Osman ve Hazreti Ali’dir. Bunlara Arapça "Hulefa-i raşidin"; Farsça "Çihâr yâr-i güzîn" denilir. “Hulefa” kelimesi halifeler, “raşid” ise doğru yolda kemale gelmiş demektir. "Çihâr yâr-i güzîn" ise farsça seçilmiş dört dost manasına gelir.
Peygamber Efendimiz pek çok hadisi şeriflerinde dört büyük halifeyi çeşitli vesilelerle meth etmiştir: “Ümmetimin en çok merhametlisi Hazreti Ebu Bekr’dir”
“Allah’ın Dininde en kuvvetliniz, Ömer-ibnül Hattab’dır.”
“Hayâda en sadık olanınız, Osman bin Affan’dır.”
“Ümmetimin en çok ikram edeni ve âlimi, Ali bin Ebi Talib’dir.”
Türk dünyasında yetişen âlim, evliya ve şairler de eserlerinde; kitaplarında, Hülefa-i raşidine büyük muhabbet göstermişlerdir. Şimdi bunlara birkaç misal verelim:
Ahmet Yesevi hazretlerinin talebelerinden ve Horasan erenlerinden, Anadolu alpereni Hacı Bayram Veli hazretleri “Makâlat” isimli eserin başında Allahü tealaya şükür, Peygamberimize selam ve salattan sonra; Onun Eshabı ve Ehl-i beyti için "Onlar tam olgunlaşmış, temiz mübarek zatlardır” ifadesini kullanmaktadır. Peygamberimiz ve dört kıymetli halifesinin aralarındaki birlik ve beraberliğini ifade etmek için de “El”i misal vererek “Muhammed aleyhisselam baş parmak: Hazreti Ebu Bekir şehadet parmağı; Hazreti Ömer orta parmak; Hazreti Osman yüzük parmağı; Hazreti Ali küçük serçe parmak gibidir” demektedir.(*)
Pir-i Türkistan Ahmed-i Yesevi hazretleri ise “Divan-ı Hikmet”inde diyor ki:
Tarihte ve günümüzde pek çok Türk ailesi, çocuklarına Sahabelerin, dört halifenin, Hazreti Hasan ve Hüseyin isimlerini koyarak bunlara olan muhabbet ve bağlılıklarını göstermektedirler. Türkiye’de ve bütün Türk dünyasının bütün cami ve mescitlerinin duvarlarında Allahü tealanın, Peygamberimizin, dört halifenin, Oniki İmam'dan Hasen ve Hüseyin hazretlerinin isimleri bulunmaktadır. Bu levhalar duvarlara halifelerin hilafet sırasına göre yani en başa Hazreti Ebubekir, daha sonra Hazreti Ömer, Hazreti Osman, Hazreti Ali isimleri gelir. Bu sıraya riayet etmek Ehl-i sünnetin şiarındandır.
Bu isimlerin yazıldığı dünyanın en büyük hat sanatı levhaları, Ayasofya Camii'nde bulunmaktadır. 7,5 metre çapındaki bu levhaları meşhur Osmanlı hattatlarından Kazasker Mustafa İzzet Efendi yazdı. Mesela Allah ismindeki “Elif” harfi 5 metre 60 cm’dir. Ayasofya Camii 1934'te müzeye çevrildiği zaman bu levhaların hepsi yere indirildi. Ancak kapılardan çıkarılamayınca daha sonra tekrar eski yerlerine konuldu
Emekli öğretmen merhum Bülent Gencer Bey anlatmıştı: "Son asır İslam âlimlerinden merhum Hüseyin Hilmi Işık Hoca Efendi ile İstanbul İmam Hatip mektebinde derslere giriyorduk. Bir ikindi namazında cemaat dağıldıktan sonra, mescitte sadece ikimiz kalmıştık. Hüseyin Hilmi Efendi, 'burada bir sıkıntı var, ruhum daralıyor, acaba sebebi ne olabilir?’ dedi. Birlikte mescidin içinde sağa sola dolaşırken, halifelerin levhalarını göstererek ‘Buldum! İsimleri sırasına göre dizilmemiş’ ifadesini kullandı. Hemen masa ve sandalye getirdik, ben sandalyeyi tuttum, onlar sandalyeye çıkarak levhaları halifelik sırasına göre düzenlediler ve ‘Elhamdülillah, şimdi rahatladım, huzur buldum’ dediler...”
Seyyid Eyyûb bin Sıddîk tarafından Osmanlıca hazırlanan "Menâkıb-ı Çihâr yâr-i güzîn" isimli eser, Hakikat Kitabevi tarafından sadeleştirilerek basıldı. Bu kitapta Hulefâ-i Râşidîn hazretlerinin üstünlükleri ve kerametlerinden geniş olarak bahsedilmektedir.
.....
(*) (Prof. Dr. Esat Coşan-Makâlat Hacı Bektaş Veli Kültür Bakanlığı Türk Klasikleri Eserleri no:10 sayfa:46)