Türk demokrasisinin en büyük kamburu CHP’dir. Ana muhalefet partisi ancak uyguladığı yıkıcı politikayla ülkenin altını üstüne getiriyor. Huzur düşmanlığı yapıyor. Esnaflara boykot çağrısı yapıyor. Türkiye’nin güvenliği için büyük gayret ve fedakârlıklarla kavuştuğumuz savunma sanayini ayaklar altına alıyor. İçine düştüğü krizi devlet krizine dönüştürmek istiyor. Mahkeme kararlarını tanımıyor, resmen halkı isyana davet ediyor. Yaptığı yanlışları, işlenen yolsuzlukları usulsüzlükleri, görmüyor, görmek istemiyor, yaşanan olayları siyasi darbe olarak nitelendirip halkı isyana teşvik ediyor...
Özgür Özel sıkılmadan atalarımızın şehit kanlarıyla sulayarak bize emanet ettiği yurdumuzu İngilizlere şikâyet ediyor, The Financial Times gazetesine demeç veriyor; “Hayatı durma noktasına getirecek eylemlere girişeceğiz, milyonlar değil on milyonların katılacağı dev protestolara hazırlanıyoruz" diyor...
2 yıl önce yaptıkları kurultayı yüzlerine gözlerine bulaştırdılar. Kılıçdaroğlu’nu devireceğiz diye akla hayale gelmedik yollara başvurdular. Parayla delege satın aldılar, rüşvet dağıttılar. Kendi partilerinin mensupları suistimalleri belgeleriyle şikâyet etti, hâkimler yapılan itiraflarla delilleri görünce kurultaya iptal davası açtı. CHP temelinden sarsıldı...
Siyasette ortaya çıkan bu suni kriz piyasaları da etkiliyor. İş dünyası rahatsız oluyor. Dış dünyaya çok kötü görüntü veriliyor. Halkın bu yıkıcı görüntüsüyle CHP’yi asla iktidara getirmeyeceği kesin, ancak siyasette derin yaralar açıyor. Asrın en büyük yolsuzluğu olan İBB Başkanı ve onun kurduğu soygun düzenine yönelik iddianameler ekim ayında açıklanınca millet olayın içyüzünü bütün çıplaklığı ile görecek...
CHP’yi bugünkü acınacak duruma İmamoğlu getirdi. Parti büyük ihtimalle parçalanacak, yıkıcılar ve yapıcılar olarak ikiye ayrılacak. Yeni bir ana muhalefet partisi ortaya çıkacak...
Kurultay davası piyasaları sınırlı olumsuz etkileyecek... Zira bu beklenti satın alındı. Kur cephesinde zihinlerde iz bırakan 19 Mart fiyatlaması ile süreci karşılaştırmak doğru değil o zaman ‘beklenmeyen yumruk’ Merkez Bankasının hazırlıksız yakalanmasına ve döviz üzerinde kontrolü kısa süreliğine de olsa kaybetmesine sebep olmuştu. Bu sefer herkes ödevini iyi çalıştı. Merkez Bankasının rezervleri 180 milyar dolarla tarihinin zirvesinde. Türkiye’nin 5 yıllık risk primi 270 ile düşük seviyede.
Para Politikası Kurulu siyasetin gölgesine rağmen faizleri 250 baz puan düşürerek yüzde 40,5 seviyesine çekme cesareti gösterdi. Ayrıca gecelik vadede borç verme faiz oranını yüzde 46’dan yüzde 43,5'e, gecelik vadede borçlanma faiz oranını ise yüzde 41,5’ten yüzde 39'a indirdi.
İş dünyasının yüzü gülüyor, kredi maliyetleri azalacak, şirketler ucuz kaynakla üretim hacimlerini arttıracak. İstihdam artacak, işsizlik azalacak, enflasyon düşecek... Türkiye çok yakında yıkıcı muhalefetten kurtulmanın sevincini yaşayacak.
Necmettin Batırel'in önceki yazıları...