Irak, 11 Kasım 2025’te sandığa gittiğinde yalnızca kendi siyasi istikbalini belirlemiyordu; aynı zamanda bölgesel dengelerin ve Türkmeneli’nin geleceğini de test ediyordu. Oyların yüzde 99,98’inin sayıldığı açıklanan seçimlerde katılım yüzde 56,11 olarak belirlendi. Duhok’ta yüzde 76’lık katılım, Kürtlerin yoğun olduğu bölgelerde siyasete olan ilgiyi gösterirken, Türkmen bölgelerinde düşük katılım dikkat çekti. Kerkük, Musul, Tuzhurmatu ve Telafer’de yaşanan bu görece sessizlik, seçim sonuçlarında Türkmenlerin temsilinin sınırlı kalabileceğine işaret ediyor.
Sudani liderliğindeki “İmar ve Kalkınma Koalisyonu” yaklaşık 50 sandalye ile en büyük blok olabilecek gibi görünüyor; ancak tek başına hükûmeti kurması mümkün değil. Koalisyon pazarlıkları uzun sürecek, bu süreçte Türkmenlerin masada etkin olabilmesi, doğru ittifaklarla temsil hakkını korumasına bağlı. Irak siyasetinde Şii, Sünni ve Kürt bloklar arasındaki ayrışmalar, hükûmet kurma sürecini her zamankinden daha karmaşık hâle getiriyor. Şii Koordinasyon Çerçevesi içindeki rekabet, Sünni cephedeki parçalanmalar ve Kürtlerin kendi iç çekişmeleri, parlamentoda blokların nasıl oluşacağını ve başbakanın hangi modelle seçileceğini belirleyecek. Ulusal birlik hükûmeti mi olacak, yoksa ulusal çoğunluk modeli mi uygulanacak; her iki tercih, Irak’ın iç dengesi ve dış politikası üzerinde doğrudan etkiye sahip.
Kerkük’ün statüsü tarih boyunca Türkiye’nin güney sınır refleksinin aynası oldu. MHP lideri Sayın Devlet Bahçeli’nin yıllardır dile getirdiği uyarılar da bu çerçevede okunmalı: Türkmenler yalnızca soydaş değil, Türkiye’nin güvenlik, tarih bilinci ve diplomatik nüfuzunun mihver noktalarıdır. Türkmenlerin temsil edilmediği bir Irak yönetimi, hem Irak için hem Türkiye için güven vermiyor. 2025 seçimlerinin sonuçları bu gerçeği fiilen doğruladı; Türkmenler arada sıkıştı, Kerkük ve Musul’da sözleri sınırlı kaldı.
Musul bugün sadece enerji ve ticaret için stratejik bir merkez değil; Türkiye’nin tarihsel ve jeopolitik hafızasında bir “kılcal damar.” Basra’dan Ceyhan’a uzanan boru hatları, Kerkük’ten Musul’a akan kültürel ve demografik bağlar, hâlâ Misak-ı Millî’nin güney sınırının işaret ettiği alanın önemini gösteriyor. Türkmenler ise bu hattın sessiz bekçileri. Siyasi ağırlıkları sınırlı olsa da, hattın varlığı ve sürekliliği Türkiye’nin diplomatik ve kültürel refleksi için kritik önemde.
Irak’ta Türkmenlerin durumu sadece temsil meselesi değil, aynı zamanda Türkiye’nin stratejik güvenliği açısından belirleyici. Türkmenlerin sandıkta ve masada sesi duyulmazsa, hem Kerkük hem Musul’da denge kaybolur; bu, bölgesel aktörlerin Türkiye’nin çıkarlarını doğrudan hedef alabileceği bir zemin oluşturur. Türkmen bölgelerinde düşük katılım, bu nedenle yalnızca iç siyasetin değil, Türkiye’nin jeopolitik reflekslerinin de test edilmesi anlamına geliyor.
Irak siyasetinin kırılganlığı, seçim sonuçlarının ötesinde de devam ediyor. Şii-Sünni-Kürt ayrışmaları, hükûmet kurma süreçlerini uzatacak ve başbakanlık pozisyonunun müzakerelerini karmaşık hâle getirecek. Sudani’nin koalisyonu, güçlü bir blok oluşturmuş gibi görünse de tek başına çoğunluğu sağlayamıyor; bu nedenle koalisyon pazarlıkları Türkmenlerin konumunu belirleyecek. Hangi ittifaklarda yer alacakları ve hangi siyasi aktörlerle yan yana duracakları, Irak’ta Türkmen sesi için hayati önem taşıyor.
Pentagon’un Irak’taki güçlerini çekme kararı, Türkmen bölgelerinde oluşabilecek güvenlik boşluğunu görünür hâle getiriyor. Kerkük ve Musul hattında artık Türkiye’nin sadece diplomatik değil, güvenlik boyutunda da aktif refleks göstermesi kaçınılmaz. Bu karar, Türkmenlerin sahadaki korunması ve bölgesel istikrarın sağlanması açısından Türkiye’nin stratejik planlarını yeniden önceliklendirmesini gerektiriyor.
Türkiye’nin izleyeceği strateji artık sadece koruyucu reflekslerle sınırlı kalamaz. Kerkük’te statü sorununu çözmek, Türkmenlerin Bağdat’ta temsilini güçlendirmek ve Musul-Kerkük hattında kültürel diplomasi alanını genişletmek bir zorunluluk hâline geldi. Eğitim, medya, kültürel programlar ve STK iş birlikleri, Türkmen kimliğini görünür kılmanın ve Türkiye’nin diplomatik etkisini sürdürmenin en etkin yolları.
Irak seçimleri, Türkmeneli’nin sessiz ama kritik rolünü bir kez daha ortaya koydu. Kerkük ve Musul’da alınacak her oy, sadece sandıktaki bir sayıyı değil, Türk tarihinin güneydeki hafızasını, kültürel varlığını ve bölgesel etkisini temsil ediyor. Türkmenlerin sesi ne kadar duyulacak ve Türkiye’nin diplomatik hamleleri bu sesi ne ölçüde güçlendirecek, önümüzdeki dönemin en kritik sorusu. Musul meselesi tarihsel olarak kapanmadı; sadece diplomatik bir sessizliğe gömüldü ve Türkmenlerin varlığı, Irak’taki yeni dönemin hem sembolü hem de garantisi olabilir.
Nur Tuğba Aktay'ın önceki yazıları...