Dinle
Kaydet
Türkiye Gazetesi
Suçun finansal ve toplumsal boyutu
0:00 0:00
1x
a- | +A

Dünyada güvenlik artık sınırda başlamıyor.

Sınırın gerisinde, banka ekranlarında, kripto cüzdanlarında, medya dilinde ve bürokratik korumalarda şekilleniyor. 2025’in son çeyreği, küresel sistemin ne kadar öngörülemez olduğunu gösterdi: Ticaret yolları parçalanıyor, enerji hatları siyasallaşıyor, savaşlar artık yalnızca cephede değil, finans ve bilgi kanallarında yürütülüyor.

Devletimiz, bu küresel öngörülemezliğe karşı stratejik bir refleks geliştirdi. Sokaktaki torbacı ile sınır ötesindeki çatışma arasındaki finansal bağları, bürokratik sızmaları ve medyadaki algı operasyonlarını hedef alıyor. Çünkü terör artık sadece bir ideoloji değil; bir finans modeli!..

Bugün terör-finans ilişkisini anlamak için genellemelere değil, somut örneklere bakmak gerekir. Bu örneklerin en çarpıcısı PKK’dır. Europol ve çeşitli Avrupa güvenlik raporları, PKK’nın özellikle Balkan hattı üzerinden Avrupa’ya uzanan uyuşturucu trafiğinde belirleyici bir rol oynadığını ortaya koymaktadır. Bu raporlarda yer alan tespitlere göre, örgüt yalnızca taşıyıcı değil; dağıtım, tahsilat ve kara para aklama süreçlerinin tamamında etkin bir aktördür. Avrupa güvenlik kaynaklarının ortak değerlendirmesi, PKK’nın Avrupa’daki uyuşturucu trafiğinin %70 ila %80’ine varan bölümünde doğrudan ya da dolaylı kontrol sahibi olduğu yönündedir. Bu oran, terörün artık ideolojik değil, endüstriyel bir finans modeli hâline geldiğini göstermektedir. Uyuşturucudan elde edilen bu devasa gelir, silah temininden lojistiğe, propaganda faaliyetlerinden eleman devşirmeye kadar örgütün tüm operasyonel kapasitesini ayakta tutan ana kaynaktır.

Bu nedenle PKK’yı yalnızca dağ kadrolarıyla ya da silahlı unsurlarıyla değerlendirmek, büyük resmi ıskalamaktır. Asıl güç, şehirlerdeki finansal ağlarda, görünmeyen para trafiğinde ve bu trafiği koruyan bürokratik ve algısal zırhta gizlidir. Devletimizin son dönemde attığı adımlar, işte tam da bu finansal omurgayı kırmaya yöneliktir.

Asıl belirleyici alan, örgütün görünmez finansal ve bürokratik hatlarında saklıdır. Görmezden gelinen bağlantılar, örgütün nefes borusudur. Türkiye buraya girdiğinde, sadece sokaktaki suçluyu değil, ulus güvenliğine ve egemenliğe doğrudan etki eden bir sistemi hedef alır. Müdahale sessiz, dikkatli ve köklüdür; sahadaki her operasyon uzun vadeli bir planın parçasıdır.

2026 Türkiye Yüzyılı perspektifinde, bu strateji kritik öneme sahiptir. Pasif savunma devri bitmiş, aktif savunma dönemi başlamıştır. Karadeniz’den Akdeniz’e, Orta Doğu’dan Orta Asya’ya uzanan stratejik hatlarda Türkiye artık yalnızca savunma değil, aktif denge kurucu rol oynuyor.

Bugün sahada yürütülen operasyonlar, sadece bir dosya değil; terör-finans-medya-bürokrasi ekseninde kurulan çok katmanlı bir yapıya karşı, eş zamanlı ve bilinçli bir devlet refleksinin yansımasıdır. Bu sistematik müdahale, tüm bu damarları aynı anda hedef alıyor. Türkiye, yalnızca silahlı unsurları değil; onları görünmez kılan, meşrulaştıran ve sürdürülebilir hâle getiren tüm zemini hedef almaktadır. Bu nedenle mücadele, yüksek sesli değil; kalıcı sonuç üreten bir derinlikte yürütülmektedir.

Baronlar meselesi de bu bağlamda doğru yere oturtulmalıdır. Kamuoyunun sıklıkla odağına yerleştirilen baron figürü, çoğu zaman sürecin başlangıcı değil, son halkasıdır. Asıl belirleyici olan; bu baronları mümkün kılan finansal dolaşım, bürokratik koruma alanları ve uluslararası sessizliktir. Devletimizin stratejisi, vitrine değil mutfağa yöneliktir. Para akışı kesilmeden, koruma zırhı dağılmadan ve algı perdesi yırtılmadan hiçbir baron gerçek anlamda etkisiz hâle getirilemez.

İşte tam da bu yüzden yürütülen mücadele, yalnızca bugünün güvenlik başlıklarıyla sınırlı değil; yarının jeopolitik konumunu da sessizce şekillendiriyor. Türkiye, 2026 Türkiye Yüzyılı’na girerken güvenliği artık sadece sınır hattında aramıyor. Küresel finans akışlarından uluslararası hukuk zeminine, medya alanından istihbarat kapasitesine kadar uzanan geniş bir eksende yeni bir güvenlik tanımı yapıyor. Bu tabloda görünürlük bir hedef değil; gerektiğinde devreye sokulan taktik bir araç. Asıl mesele, tehdit üreten yapıları tek tek teşhir etmekten ziyade, onları besleyen zemini ortadan kaldırmak ve devletin güvenlik mimarisini kalıcı biçimde yeniden kurmak...

Nur Tuğba Aktay'ın önceki yazıları...

ÖNE ÇIKANLAR