Irak’tan Gazze’ye Tony Blair

A -
A +

Son iki yıldır Gazze’de süregelen katil İsrail’in saldırıları ve işgali altında ortaya çıkan insani kriz sonrasında Washington’da masaya konan “Gazze İçin 20 Maddelik Barış Planı”, yalnızca ateşkesle sınırlı bir girişim değil; bölgenin geleceğini yeniden şekillendirmeyi hedefleyen stratejik bir yol haritası olarak öne çıkıyor. Planın en dikkat çekici unsuru ise, Gazze’nin yönetimini devralacak Barış Konseyi [Board of Peace] ve bu yapıda eski İngiltere Başbakanı Tony Blair’e biçilen özel rol.

 

Yaptığım kapsamlı araştırmalar, bu sürecin ani bir diplomatik refleks değil, önceden hazırlanmış bir uluslararası mimari olduğunu gösteriyor. Donald Trump’ın planında yer alan 14. ve 15. maddeler -“Uluslararası Yeniden Yapılanma Kurulu” ve “Yatırım Odaklı İyileşme”- savaş sonrası Gazze’nin yalnızca insani yardım değil, sermaye güdümlü bir yeniden inşa modeliyle yönetileceğini işaret ediyor.

 

Bu yaklaşım, TBI'ın (Tony Blair Institute for Global Change) 2023 tarihli “Çatışma Sonrası Bölgeler İçin Dayanıklı Ekonomiler” raporuyla neredeyse bire bir örtüşüyor. Raporda savaş sonrası yönetimin, “uluslararası fon ve teknik danışmanlıkla stabilize edilmesi” gerektiği vurgulanıyor. Bu modelde, yerel yönetimler sembolik bir temsil düzeyinde kalırken, altyapı, enerji, sağlık, eğitim gibi stratejik alanlar uluslararası yatırımcılar ve danışman ekiplerce yönlendiriliyor. Kısacası, Gazze’nin geleceği için kurgulanan yönetim biçimi, ekonomik egemenliği fiilen küresel sermayeye devreden bir formül öneriyor.

 

Trump’ın planında Blair’in adı açık biçimde geçmese de, DW’nin Nisan 2025 tarihli analizinde, “Gazze Barış Konseyi’nin Trump başkanlığında kurulacağı, Blair’in ise yürütücü rol üstleneceği” belirtiliyor. Bu, sembolik bir atamadan fazlasını ifade ediyor. Çünkü, Blair, 2007–2015 arasında Orta Doğu Dörtlüsü’nün özel temsilcisi olarak bölgeyi yakından tanımış; aynı dönemde kendi adıyla kurduğu Tony Blair Enstitüsü (TBI) aracılığıyla Irak, Ürdün ve Mısır’da altyapı, enerji, sağlık, eğitim ve ekonomik kalkınma alanlarında ekonomik danışmanlık ve yönetsel reform projelerine imza atmış. 2018 yılında ise Suudi hükûmetiyle imzalanan 9 milyon sterlinlik anlaşma, Blair’in bölgedeki modernleşme ve reform süreçlerinde doğrudan etkili olduğunu ortaya koymaktadır...

 

Tony Blair’in Gazze’de olası rolü, yalnızca eski bir başbakanın sembolik varlığı olarak okunamaz. The Guardian’ın Temmuz 2025 tarihli haberine göre, TBI uzmanlarının Gazze için hazırladığı “Gazze Trump Riviera” planı, yatırım odaklı yeniden yapılanma ve ekonomik koordinasyon önerilerini içeriyor; “Gazze Elon Musk Akıllı Üretim Bölgesi” gibi projeler bölgeyi teknoloji ve sermaye güdümlü bir merkez hâline getirmeyi hedefliyor.

 

Bu çerçevede, ekonomik ve yönetsel kontrolün uluslararası aktörler eliyle yürütülmesinin, yerel yönetimlerin yetkisinin sınırlı kalması ve sosyal meşruiyet krizlerini çıkarabileceği öngörülebilir... Ayrıca ABD, İsrail ve İngiltere’nin plan üzerindeki etkisi, Gazze’nin yeniden yapılanmasının bölgesel güç dengeleri ve Filistin yönetiminin fiilî yetki alanı üzerinde oluşturacağı sonuçları değerlendirmek açısından kritik bir unsur olarak öne çıkıyor. Tarihî paraleller ışığında, Blair’in Irak ve Filistin’deki müdahaleleri, bu yeni misyonun aslında ABD, İsrail ve İngiltere’nin bölge üzerindeki planlarını meşrulaştırma ve kendi etkilerini pekiştirme girişimi olarak okunabileceğini gösteriyor.

 

Tüm bu göstergeler, Blair’in rolünün yalnızca diplomatik değil, yönetsel ve finansal koordinasyonun merkezinde konumlandığını düşündürüyor. Blair’in düşünce kuruluşu TBI, raporlarında “yerel meşruiyet” kavramını yeniden tanımlıyor; ekonomik kalkınmayı, egemenliğin yerine koyan bir yönetim modelini öneriyor. Bu perspektiften bakıldığında, Gazze’nin yeniden inşası, klasik anlamda bir barış süreci değil, küresel yatırımcıların rehberliğinde inşa edilen yeni bir manda düzeni olarak okunabilir.

 

Blair’in geçmişi bu tabloyu daha da çarpıcı kılıyor. Irak Savaşı’ndaki rolü hâlâ uluslararası hukuk tartışmalarının merkezindeyken, şimdi aynı figürün Filistin coğrafyasında “barış mimarı” olarak konumlandırılması, tarihin ironik bir tekrarı.

 

Gelinen noktada, Gazze’nin geleceğine dair planlar yalnızca "yıkımdan kurtuluş" tartışmasını değil, egemenliğin fiilen devri ve uluslararası sermaye odaklı yönetim modelinin risklerini de gündeme getiriyor. Eğer 20 maddelik plan uygulanırsa, bölge bir kez daha uluslararası gözetim altında yönetilen bir laboratuvara dönüşebilir. Tony Blair’in vizyonu ise bu kez barışın değil, küresel sistemin yeni denge modelinin adı olacak gibi duruyor.

 

Ancak bu tablo, aynı zamanda bölgede kimin sahada gerçek etkisi olduğunu ve halkın kendi istikbalini, geleceğini tayin hakkını tartışmaya açıyor.

 

Tarih bize, dışarıdan dayatılan projelerin çoğunlukla sosyal meşruiyet sorunlarıyla karşılaştığını gösteriyor. Gazze’nin geleceği, Trump planı veya Washington’un iradesiyle değil, bölgenin ve Filistin halkının rızasıyla yürütülecek bir süreç olmak zorunda; bu süreç, bölgesel aktörlerin desteği ve yerel iradenin öncülüğüyle belirlenecek. İşte bu nedenle, Blair’in ikinci perdesi sadece bir diplomatik hamle değil; Orta Doğu’nun yeni jeopolitik laboratuvarının kapısını aralayan bir dönemeç olarak okunmalı.

 

 

 

Nur Tuğba Aktay'ın önceki yazıları...

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.