Terör sonrası dönem: Yeni bir kalkınma hikâyesi mi?

A -
A +

Türkiye’nin kanayan yarası terör meselesinde, artık sona gelindiğine dair umutlar hiç olmadığı kadar güçlü. Dışişleri Bakanı Hakan Fidan’ın açıklamaları, PKK’nın silah bırakma sürecine ilişkin beklentileri yeniden alevlendirdi. Fidan’ın ifadesiyle, “terörün zemini çoktan ortadan kalktı.” Ancak bu, sadece bir güvenlik başarısı mı, yoksa daha büyük bir toplumsal ve ekonomik dönüşümün habercisi mi?

 

Güneydoğu Anadolu’nun bereketli toprakları, genç nüfusu ve kültürel zenginliği, yıllardır terörün gölgesinde kaldı. Sadece ekonomik potansiyel değil, toplumsal huzur da bu karanlık dönemden nasibini aldı. Çatışma ortamı, bölgeyi yatırım açısından riskli kılarken, devlet projeleri dahi güvenlik kaygıları nedeniyle istenilen ölçüde hayata geçirilemedi. Özel sektör, yatırım yapmaktan çekinirken, yerel halk ekonomik yoksunluğun pençesinde yaşam mücadelesi verdi. Terör, sadece canları değil, aynı zamanda hayalleri, umutları ve geleceği de vurdu.

 

Şimdi ise bu kara bulutların dağılmasına tanıklık ediyoruz. Güvenliğin sağlanması, bölgenin sosyoekonomik kalkınmasının da önünü açıyor. Altyapı projeleri, organize sanayi bölgeleri, tarım ve hayvancılığın modernizasyonu… Bunlar, bir zamanlar yalnızca hayal edilebilen projelerdi. Oysa bugün, devletin kararlı mücadelesiyle birlikte, artık hayata geçmeye daha yakın. Bölge insanının üretime katıldığı, toprağının bereketini yeniden keşfettiği bir dönüşüm mümkün.

 

Ancak kalkınma, sadece yollar inşa etmek, sanayi bölgeleri kurmak demek değildir. Kalkınma; bir çocuğun okula güvenle gidebilmesi, gençlerin umutla geleceğe bakabilmesi, annelerin yüreklerindeki korkunun yerini huzurun alabilmesidir. Terörün yıllardır gölge düşürdüğü eğitim, artık bu coğrafyanın en büyük umudu hâline gelebilir. Genç nüfusun eğitime erişimi arttıkça, bölgedeki işsizlik azalacak, toplumsal barış daha güçlü temellere oturacak. Dağa kaçırılan çocukların istismar edilmesinin önüne geçmek, onlara kalem tutmayı öğretmek, gerçek bir toplumsal devrim olacaktır.

 

 

ANNELER VE BARIŞIN SESSİZ ÇIĞLIĞI

 

 

Bu noktada belki de en büyük yarayı anneler taşıyor. Dağa kaçırılan evlatlarının ardından gözyaşı döken Diyarbakır Anneleri, yıllardır bir umut bekliyor. O çadırlarda dile getirilen acı, yalnızca bir anne çığlığı değil; bu ülkenin vicdanına yapılan en büyük çağrı aslında. O anneler, evlatlarının geri dönmesini istiyor; ellerine silah değil, kalem almasını bekliyor. Seslerini duyurmak için yıllardır bekleyen bu anneler, barışın sessiz çığlıkları.

 

Diğer tarafta, evladını teröre şehit vermiş anneler var. Yüreği yaralı, gözleri umutla dolu… Kürt, Türk fark etmeksizin, bir annenin gözyaşı aynı tuzu taşır; acısı aynı yerden sızar. Şehit düşen Kürt askerlerimizin anneleri de aynı acıyı yaşıyor, evladını kaybeden Türk anneleri de… Bir bayrak altında yan yana toprağa düşen evlatlar, aslında bu toprakların en sessiz barış elçileri değil mi? Onların kanı üzerinden siyaset yapmaya çalışanlar, o annelerin gözyaşlarını anlamaktan ne kadar uzaklar…

 

Kimi zaman meydanlarda, kimi zaman evlerinin sessiz köşelerinde dökülen o gözyaşları, aslında bir isyan değil, bir umut çığlığı. “Yeter artık” diyen her annenin duasında, bu ülkenin geleceği saklı. Çünkü anneler barışı siyasetten daha iyi bilir; bir evladı kaybetmenin ne demek olduğunu, en derin yerinde hissederler.

 

 

ANNELER GÜNÜ’NDE BARIŞA AÇILAN KAPI

 

 

Anneler Günü’nde, bu toprakların annelerini unutmamak gerek. Evladını şehit vermiş, dağa kaçırılmış evladının yolunu gözleyen, çatışmalarda yavrusunu kaybetmiş tüm anneler… Hepsi, bu ülkenin sessiz çığlığıdır. Onlara sadece bir buket çiçek değil, barış dolu bir gelecek sunabilmek en büyük armağan olacaktır.

 

Düşünün, bu Anneler Günü’nde, belki de yıllardır gözü yollarda kalan Diyarbakır Anneleri, evlatlarına kavuşacakları bir sabaha uyanacak. Şehit anneleri, bu topraklarda bir annenin daha gözyaşı dökmeyeceğini bilmenin huzuruyla güne başlayacak. Çünkü biliyoruz ki, bir annenin gözyaşı diner, bir çocuğun geleceği kurtulursa…

 

Barış, bu topraklarda yaşayan her annenin hakkıdır. Türk, Kürt demeden; anneler barışı hak ediyor. Evlatlarının tabutları yerine diplomalarını görmek, silah sesleri yerine kahkahalarını duymak istiyorlar. Bu Anneler Günü, belki de o umudun filizlendiği, gözyaşlarının yerini gülümsemelerin aldığı bir başlangıç olabilir. Ve belki de en çok, o sessiz çığlıkları duymakla başlar her şey.

 

 

 

Nur Tuğba Aktay'ın önceki yazıları...

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.