Türkiye bugün sadece topraklarını terör örgütlerinden temizlemekle kalmıyor; binlerce yıllık medeniyet ve iman yürüyüşünün üzerindeki sisleri kaldırmak için tarihin en derin mücadelesini veriyor. “Terörsüz Türkiye” kavramı, basit bir güvenlik politikası değil; zihinsel, ruhani ve kültürel bir devrimdir. Bu, milletin kalbinde, zihninde işgal edilmiş boşlukları doldurarak, devlet-millet kaynaşmasını yeniden inşa etme sürecidir.
Anadolu toprakları sadece stratejik bir konum değil; yüzyıllar boyunca Türklüğün ve İslam medeniyetinin kalbinin attığı, hikmetin, adaletin ve iman bilincinin derinleştiği kutsal bir vatan olmuştur. Tanzimat ve modernleşme çabaları, Osmanlının zor zamanlarında yapılması gereken adımlar olsa da, bu değişimler milletin ruhuyla, kalbinde taşıdığı değerlerle tam olarak örtüşememiştir.
Tanzimat ve modernleşme, Osmanlının çöküşünü önlemeye yönelik zorunlu adımlar olmakla birlikte, toplumun ruh ve kültür yapısıyla tam uyum sağlayamamıştır. Bu süreç, gerçek anlamda bir “medeni modernite” değil, “maddi ve maddeci bir modernite” anlayışıdır; kalıcı başarı ise ancak iman ve ahlak temelli medeniyet şuurunun inşasıyla mümkün olur. Bu nedenle Tanzimat’ın teknik açıdan işlevselliği kabul edilse de, derin bir kültürel ve şuur inşası bakımından yetersiz kalmış, milletin ruh köklerine dokunamamıştır. Modernite ile hem içten hem dıştan yapılan müdahalelerle bu büyük yürüyüş sekteye uğramış, milletin birliği ve aidiyeti zedelenmiştir. Terör, salt dağlarda silahlı bir düşman değildir; önce zihinlerde, kalplerdeki boşluklarda yeşermiş bir fikrî ve kültürel virüstür.
PKK ve benzeri yapıların arka planında sadece silah ve terör eylemleri değil; kimliksizlik, aidiyetsizlik ve yabancılaşma vardır. Terörün gerçek zemini, tarih şuuru ve medeniyet idrakinden kopmuş gençliktir. Bu yüzden terörle mücadele, yalnızca askerî operasyonlarla değil; eğitimle, kültürle, medeniyet şuuruyla ve güçlü bir anlatı ile mümkündür. Sayın Cumhurbaşkanımız ve MHP lideri Sayın Bahçeli'nin kararlılığı ile yürütülen bu süreç, terörün beslediği ideolojik damarları kurutmayı, devletin şuurunu ve hizmetlerini her karış toprağa hissettirmeyi hedeflemektedir.
Devletin Doğu ve Güneydoğu Anadolu’daki varlığı, sadece güvenlik güçlerinin operasyonlarıyla değil; gönül seferberliğiyle ve hayatın her alanına yayılan yatırımlarla anlam kazanır. Yol yapmak, okul açmak, sağlık ve ekonomik kalkınma elbette önemli; ancak esas olan, milletin ruh köklerine, ortak kader ve dua bilincine dayalı bağları yeniden kurmaktır. Çünkü milletin doğusu ile batısı, sadece coğrafi değil; vicdani, kültürel ve tarihî bir bütünlüktür. Bu bilinç, millet ve devlet kucaklaşmasının özüdür.
20. yüzyılda yaşadığımız en büyük sorun; medeniyetin temel direklerinden olan ahlak, iman ve tarih şuuru zayıflamasıdır. Bu zayıflama, içimizdeki erozyon, PKK gibi yapılar için en verimli zemin olmuştur.
Terörle mücadelede kalıcılık ancak kelimenin, ol fikrin, şuurun inşasıyla mümkündür. Bu nedenle eğitim sistemimiz gençlere sadece mesleki beceriler değil, aynı zamanda tarih şuuru, ahlak, iman ve medeniyet bilinci aşılamalıdır. Merhum Nurettin Topçu’nun dediği gibi: “Bırak tahsili evladım, sen ilkin bir hayâ öğren.” Çünkü bilgi tek başına kâfi değildir; vicdan ve ruh eğitimi şarttır.
Bugün yürütülen askerî ve istihbarat operasyonları, sadece dağdaki teröristi hedef almıyor; terörün şehirlerde, zihinlerde ve kültürde üretilen sosyolojisini de çözüme kavuşturuyor. Bu çok katmanlı mücadele, devletin farklı kurumları arasında sıkı koordinasyonla hayata geçiriliyor. Devletin yerli ve millî duruşu, bu çabanın temel felsefesidir. Çünkü gerçek çözüm, dış mihrakların değil, içimizdeki boşlukların doldurulmasıyla sağlanır.
Milletin ruh köklerini ihya etmeden, sadece güvenlik tedbirleriyle kalıcı sonuç almak mümkün değildir. Terörsüz Türkiye ancak milletin kendini yeniden tanıması, ortak değerlerde buluşması, ortak tarihini ve kaderini paylaşmasıyla gerçekleşir. Aynı türküyü, aynı duayı paylaşan millet arasına düşmanlık sokulamaz. PKK ve benzeri yapılar, bu kardeşliği bozmak için kurulmuş ideolojik virüslerdir ve artık bu virüsün temizlenmesinde son aşamaya gelinmiştir.
Sonuç olarak, “Terörsüz Türkiye” aynı zamanda bir medeniyet uyanışı, bir 'iman' ve 'şuur' devrimidir. Bu devrim, milletin kalbinde, zihninde ve tarih şuuru üzerinde yükselen köklü bir uyanıştır. Sayın Cumhurbaşkanımızın güçlü liderliği devletimizin tüm kurumlarının sahadaki güçlü iradesi, bu uyanışın en somut tezahürüdür.
Ve unutulmamalıdır ki, 15 Temmuz Demokrasi ve Mîllî Birlik Günü, milletimizin en karanlık anlarında bile sarsılmayan imanını ve dirliğini temsil eder. O gece canlarını feda eden aziz şehitlerimiz ve gazilerimiz, Terörsüz Türkiye idealimizin en sağlam dayanaklarıdır. Onların cesareti ve fedakârlığı, medeniyet ve şuur uyanışımızı perçinleyen birer mihenk taşıdır. Bu bilinç ve kararlılıkla ilerlerken, “Türkiye Yüzyılı” hedefi, 15 Temmuz ruhuyla daha da aydınlanacaktır.
Nur Tuğba Aktay'ın önceki yazıları...