Sayın Cumhurbaşkanımızın “Benim tekrar seçilme veya tekrar aday olma gibi bir derdim yok" sözleri, siyaset gündeminde derin yankılar uyandırdı. Kimileri bu sözleri bir doygunluk işareti olarak gördü, kimileri ise yeni döneme hazırlık olarak yorumladı. Ancak MHP Genel Başkanı Sayın Devlet Bahçeli’nin yaptığı açıklama, "Türkiye’nin size ihtiyacı var" cümlesinin anlamını tamamen farklı bir noktaya taşıdı. Sayın Bahçeli, sadece destek vermekle kalmadı; aynı zamanda Sayın Cumhurbaşkanımıza "tarihî bir sorumluluk" yükledi.
“Derdi vatan ve millet olan bir Cumhurbaşkanı'nın yolundan cayma hakkı yoktur” diyen Sayın Devlet Bahçeli, Sayın Cumhurbaşkanımızın kişisel kararlarının ötesinde, Türkiye’nin bekası için vazgeçilmez bir zorunluluğu vurguluyor. Burada mesele bireysel tercihler değil, devletin istikbali ve küresel güç dengelerindeki konumudur. MHP lideri Bahçeli’nin güçlü metaforuyla, Sayın Erdoğan’ın fırlattığı ok menziline ulaşmalı; zira yarım kalan bir yürüyüşe tahammül yok.
Türkiye bugün sadece iç siyasetle sınırlı kalmıyor. Ukrayna-Rusya savaşında ara buluculuk yapabilen, Gazze’de vicdan sesi olabilen ve Afrika’dan Orta Asya’ya kadar geniş bir etki alanı oluşturan bir ülke konumunda. Sayın Cumhurbaşkanımızın liderliğinde şekillenen bu jeopolitik profil, Batı tarafından yakından takip ediliyor. Eleştiriler ve övgüler bir arada olsa da, Sayın Cumhurbaşkanımız her durumda ciddiye alınan bir lider...
Geçtiğimiz hafta, Londra’daki uluslararası bir kongreden dönerken, uçakta yanımda Somalili bir doktor oturuyordu: Hiba... Sohbet ilerledikçe gözlerindeki heyecanı fark ettim. Bana dönüp, “Biliyor musunuz, Türkiye’nin ve özellikle Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın liderliği sadece sizin ülkeniz için değil, tüm İslam dünyası için bir umut, bir güç kaynağı” dedi. Londra’da yaşayan, uluslararası eğitim almış bu genç kadın, Erdoğan’dan bir Türkiye Cumhurbaşkanı olarak değil, İslam dünyasının dimdik duran, dirayetli ve sözü geçen tek lideri olarak bahsediyordu. Bir an durup yüzüme baktı, biraz da şaşkınlıkla, “Türkiye’de neden bu kadar çok insan Erdoğan’a karşı? Bizim için o sadece bir Türk lider değil, bizim de liderimiz” diye sordu.
Bu soru, içeride gelişen anti-Erdoğanist söylemin, çoğu zaman küresel perspektifi ne kadar ıskaladığını gözler önüne seriyor. İçerideki muhalefet refleksleri, çoğu zaman yalnızca sayın Erdoğan’a değil, Erdoğan üzerinden şekillenen Türkiye’nin dış politika vizyonuna, diplomatik etkisine, bölgesel gücüne, savunma kapasitesine de yöneliyor. Oysa mesele, Erdoğan’ın kişisel hikâyesinin ötesindedir; mesele, Türkiye’nin 21. yüzyılda nasıl bir oyuncu olarak sahada kaldığıdır.
Bugün muhalefetin, içeride çoğu zaman liberal veya sosyal demokrat bir dille, yer yer de kimliksel karşıtlıkla yürüttüğü anti-Erdoğanist çizgi, aslında küresel jeopolitiğin sunduğu fırsat ve meydan okumaları gölgede bırakıyor. Türkiye, Sayın Cumhurbaşkanımız liderliğinde yalnızca içeriye değil, dışarıya da konuşan bir ülke hâline gelmiştir. Afrika’dan Balkanlar’a, Türk dünyasından İslam dünyasına kadar geniş bir coğrafyada, Erdoğan Türkiye’si güçlü, kararlı, vazgeçmeyen bir duruşun simgesi olarak algılanmaktadır.
Bu tahripkâr refleks, Türkiye’nin kritik bir dönemde önünü kesen bir engeldir. Sağlıklı demokrasilerde muhalefetin görevi yıkmak değil, yapıcı ve gerçekçi alternatiflerle güçlendirmektir.
Sayın Devlet Bahçeli’nin çağrısı yalnızca Cumhur İttifakı’na değil, muhalefete de bir uyarıdır: "Tarihi geriye sarmak akıl dışılıktır. Tarihin gerisine düşmek izmihlale eş değerdir. Sayın Cumhurbaşkanımız olmadan Türkiye’nin hem içeride hem dışarıda yaşayacağı boşluk, herkes tarafından görülmelidir. O, sadece bir lider değil; stratejik bir devlet aklıdır."
Cumhurbaşkanlığı Hükûmet Sistemi, Sayın Cumhurbaşkanımızın liderliğinde kurumsallaştı. "Cumhur İttifakı" ise yalnızca bir seçim aritmetiği değildir; bir stratejik yön tayinidir. Bu ittifak, bir stratejik yön tayini, bir istikamet beyanıdır. Sayın Bahçeli’nin ifadelerindeki ağırlık da buradan gelir: Tarihi geriye sarmak, Türkiye’yi sadece iç siyasetin sınırlı alanında düşünmek demektir. Oysa önümüzde Türkiye Yüzyılı iddiası vardır; savunmada, teknolojide, enerjide, diplomaside ve kültürde atılacak yeni hamleler vardır...
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın bu menzile ulaşması, sadece kişisel bir meselenin ötesindedir; bir milletin ve bir bölgenin istikbalini ilgilendiren bir meseledir.
Ve işte o yüzden, ok yaydan çıkmıştır; bu yürüyüş yarım kalamaz.
Sayın Cumhurbaşkanımız! Bu milletle yürümeye başladığınız yolu, yine milletle tamamlamalısınız. Bu istek, sadece bir siyasi lideri yeniden görmek arzusundan ibaret değildir. Bu, Cumhuriyet’in ikinci yüzyılına girerken devlet aklıyla, güvenlik mimarisiyle, savunma sanayi yatırımlarıyla, dış politikada kazandığı etkinlikle yürüyen Türkiye’nin bu ivmeyi kaybetmemesi içindir.
Ve bu yüzden, sadece bir vatandaş olarak değil; bu ülkenin geleceğinden kaygı duyan herkes adına açıkça söylüyoruz:
Sayın Cumhurbaşkanımız! Tekrar aday olun. Çünkü sadece Türkiye’nin değil, dünyanın dört bir yanında adalet ve onur mücadelesi veren mazlumların da umut ışığı sizsiniz.
Nur Tuğba Aktay'ın önceki yazıları...