Türkiye, bir asrı belirleyecek irade gösterdiğinde bunu sadece siyasetle, ekonomiyle, diplomasiyle değil; enerjiyle de ortaya koyar. Bugün enerjiyi konuşmak, yalnızca doğalgaz, petrol ya da megavatlardan ibaret değildir. Bugün enerjiyi konuşmak, Türkiye’nin devlet aklıyla ördüğü stratejik bir haritayı, güvenlik doktrinini ve diplomasi derinliğini konuşmaktır. Çünkü enerji artık bir altyapı değil; bir üst akıldır.
Sayın Cumhurbaşkanı’mız Recep Tayyip Erdoğan’ın İstanbul Doğal Kaynaklar Zirvesi’nde yaptığı konuşma, işte tam da bu üst aklın beyanıdır. Gabar’da 81 bin varili aşan günlük üretim, yalnızca bir rakam değil; terör gölgesinden arınmış toprakların yeniden dirilişidir. 540 kilometrelik yeni yollar, yalnızca asfalt değil; kararlılıkla örülen bir enerji yürüyüşüdür. Türkiye’nin, 2025 Mart sonu itibarıyla günlük 135 bin varil petrol üretimini aşması, yalnızca enerji bağımsızlığı değil; sahada kurulan egemenliğin teknik izahıdır.
Aynı kararlılığın denizlerdeki karşılığı ise Sakarya Gaz Sahası’dır. 12 kuyudan çıkan 9,5 milyon metreküp gaz, dört milyondan fazla haneye nefes olurken, Türkiye’nin enerji bağımsızlığına da imza atmaktadır. 2028 hedefi olan 40 milyon metreküplük üretimle birlikte, Türkiye artık doğalgazda kendi kendine yeten bir ülke konumuna hızla ilerlemektedir. Oruç Reis’in Somali açıklarında yürüttüğü üç boyutlu aramalar ise, sadece bir deniz araştırması değil; Afrika kıtasında enerji üzerinden kurulan yeni bir stratejik ortaklığın ön sözüdür.
Sayın Cumhurbaşkanı’mızın ifadesiyle, Türkiye sadece enerji aramıyor; adalet arıyor. Türkiye, Afrika’nın kaynaklarını sömürmek için değil, birlikte kalkınmak için iş birliği yapıyor. Sömürgecilik lekesi olmayan bir milletin, Somali’yle kurduğu kazan-kazan ortaklığı; enerjiyi insani diplomasiyle buluşturmanın eşsiz bir örneğidir.
Bütün bu hamleler, Türkiye Yüzyılı’nı yalnızca bir siyasi anlatı değil, aynı zamanda bir enerji manifestosu hâline getiriyor. Çünkü Türkiye, enerjiyi yalnızca tüketim nesnesi değil; egemenliğin bir aracı olarak görüyor. Gabar’daki kuyular, Karadeniz’in derinlikleri, Akdeniz’deki sismik haritalar ve Somali’deki stratejik iş birlikleri, bir bütün hâlinde Türkiye’nin hem kendi hem de bölgenin geleceğini şekillendirdiğini göstermektedir.
Bugün Türkiye; Azerbaycan gazı üzerinden Kafkasya’yı, TANAP ile Avrupa’yı, Libya mutabakatıyla Doğu Akdeniz’i, Somali çalışmalarıyla Afrika’yı enerji ekseninde birbirine bağlayan bir merkez hâline gelmiştir. Bu yalnızca bir enerji geçiş hattı olma pozisyonu değildir. Bu, enerji üreten, yöneten ve oyun kuran bir devlet kudretidir.
Türkiye Cumhuriyeti Devleti, enerjiyi salt ekonomik değil; güvenlik, beşerî kapasite ve dış politika bileşenleriyle birlikte okuyan bir akla sahiptir. Bu akıl; bağımlılığı azaltır, çeşitliliği artırır, millî kaynakları önceler. Çünkü mesele sadece enerji değildir; mesele, enerjiyi kim için, neye karşı ve nasıl kullandığınızdır.
Türkiye Yüzyılı, enerjiyi iradeye, kaynağı stratejiye dönüştüren bir ülkenin yürüyüşüdür. Bu yürüyüş, enerjiyi yalnızca teknik bir konu değil, millî varoluşun bir parçası olarak gören Türkiye’nin adımlarıyla yazılmaktadır. Zaman Türkiye’nin yanındadır ve bu zaman artık sadece bir enerji meselesi değil, bir devlet vizyonudur.
Nur Tuğba Aktay'ın önceki yazıları...