"Bulunduğun kürsüden aşağı in!.."

A -
A +

"Şey! Elbette bu sütün içinde yağ ve peynir vardır, fakat gösteremem ki…"

 

 

 

Bu güzel ve mantıki cevap karşısında şaşırıp kalan ateist, biraz kendine geldikten sonra;

 

"Beni gafil avladın ufaklık! Pekâlâ, şu varlığını iddia ettiğin Allah'ı göster de inanayım!"

 

Küçük Nu’man, yanında getirdiği sütü çıkarmış, ateiste göstererek sormuş:

 

"Yağ ve peynir neden yapılır?”

 

"Bunu bilmeyen mi var? Tabii ki sütten yapılır…”

 

"Öyleyse, şu sütün içinde bulunan yağ ve peyniri göster bakalım! Şu bizi seyretmeye gelenler de görsünler..."

 

Ateist, ne diyeceğine iyice şaşırmış, kem küm etmeye başlamış.

 

"Şey! Elbette bu sütün içinde yağ ve peynir vardır, fakat gösteremem ki…"

 

İstediği ve beklediği cevabı alan Küçük Nu’man, oturduğu yerden ayağa kalkmış:

 

"Şu sütün içinde yağ ve peynir olduğunu kabul ettiğin hâlde onları gösteremiyorsun da, yüce Allahü teâlâyı 'İşte Allah' diye göstermemi benden nasıl istiyorsun? Bu adâlete sığar mı?"

 

"Şey…” deyip iyice bocalamış şaşkın adam.

 

Bu akıllıca, hepsi yerli yerinde ve inandırıcı cevaplara rağmen hâlâ inadında devam eden ve Allahü teâlânın varlığından şüphesi olan adam, bir suâl daha sormuş:

 

"Son soruma da mantıki cevap verirsen, üstünlüğünü kabul edeceğim. Mâdemki 'Allah vardır...' diyorsun, şu anda o ne yapmaktadır?"

 

Bir an düşünen küçük âlim:

 

"Bulunduğun kürsüden aşağı in! Sorunun cevabını senin indiğin kürsüde vereceğim…” diyerek, ateisti oturduğu yerden indirip bu sefer kürsüye kendi çıkmış ve:

 

"Şu anda Allahü teâlâ, senin gibi bir dinsizi bu kürsüden aşağı indirip benim gibi aciz, küçük bir kulunu kürsüye çıkardı…"

 

Bu işe ve söze, ateistin vereceği cevap olmadığı gibi konuşacak dermanı da kalmamış. Binlerce Kûfelinin karşısında mat olmuş. Yüzü kızarmış ama îmân etmenin de yolu açılmış. Aşk ile şevk ile “Kelime-i şehadeti” getirerek Müslüman olmuş. Millet de onun zihin karıştıran, doğru yoldan çıkaran söz ve hareketlerinden kurtulmuş.

 

- Çocuklar, nasılmış Küçük Nu’man?

 

Hep bir ağızdan:

 

- Çok müthişmiş!

 

Deyip etrafı çınlatmışlar. Çocuklardan biri ileri çıkarak fikrini söylemek istemiş:

 

- Efendim! Onun yerine kendimi koydum da aramızda uçurum olduğunu gördüm. Bize hediyeler verdiniz, çok manidar da bir çocuk hikâyesi anlattınız.

 

- Hikâye değil, aynen yaşanmış hakikat.

 

- Peki anladım. Behlül Babayı tanıyoruz da sizin kim olduğunuzu bilmiyoruz bey dayı, kimsiniz?

 

- Ben mi?

 

- Evet siz, başka biri olmadığına göre!

 

- İsterseniz bu suâlinize Behlül cevap versin.

 

- Hiç fark etmez! Evet Behlül Baba, kim bu arkadaşın? Hem niçin o kadar hürmet gösteriyorsun, yoksa ondan korkuyor musun? Başının belâsı mı?

 

DEVAMI YARIN

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.