"Hikâyeyi bitirir bitirmez son sözümü söyledim kıza!.."

A -
A +

Başladım Kızılderili hikâyesini anlatmaya:

 

- Cherokee kabilesinin yaşlılarından biri, torunlarına eğitim veriyormuş.

 

Onlara demiş ki: “İçimde bir harp, bir mücadele, bir savaş var. Korkunç bir savaş. Hem de iki amansız canavar arasında:

 

Bu canavarlardan biri; korkuyu, öfkeyi, kıskançlığı, üzüntüyü, pişmanlığı, açgözlülüğü, kibri, kendine acımayı, suçluluğu, küskünlüğü, aşağılık duygusunu, yalanı, gururu, üstünlük taslamayı ve egoyu temsil ediyor.

 

Diğeri ise; mutluluğu, huzuru, sevgiyi, umudu, paylaşmayı, cömertliği, sakinliği, alçak gönüllülüğü, nezaketi, yardımsever olmayı, dostluğu, hoşgörü ve anlayışı, merhameti ve inancı temsil ediyor. Aynı mücadele sizin içinizde de sürüyor ve diğer bütün insanların içinde de...

 

Çocuklar; anlatılanları anlamak için bir müddet tefekkür ederek düşünmüşler ve içlerinden biri dedesine: ‘Acaba hangi canavar kazanacak dedeciğim?’ diye sormuş.

 

Yaşlı Cherokee kısaca: ‘Beslediğiniz…’ demiş.”

 

Hikâyeyi bitirir bitirmez son sözümü ilave ettim:

 

“... şey, ben nişanlıyım...” dedim.

 

İlkin bozuntuya vermedi ama titrek ve cılız bir sesle: “Bu da sana yakışan cevap…”

 

Sonra düşündüm; ninemin ısrarla; “NİŞANLAYALIM…” dediği meselesinin altında yatan bu muydu?

 

               ***

 

          GELİN /3

 

Hayriye Hanımefendisi öyle sorular soruyor ki bedeni yanlarında, aklı başka yere gidip geliyordu durmadan. Çok yapıyor böyle, sonra da onlarla beraber, sorduğu soruya ve ona verdiği cevaba gülüyordu muzipçe Lütfü Hoca.

 

Akılları fikirleri yeni gelinlerindeydi, çeşitli bahanelerle evlerine uğruyor, hâl hatır sorup “Geçerken uğradık...” deyip bir bahaneyle de ayrılıyorlardı. Bugün de öyle oldu. Çerkeslerin Necmeddin Ağa, öğlen yemeğine çağırmıştı. Üzerine titredikleri gelinlerinin evi önünden geçip de uğramamak hiç olur muydu? Dönüşte kapıyı tıklatınca sanki kapının arkasında onları bekliyormuşçasına hemen açıverdi. Bu ne sevinçti aman Allah’ım! Doğru Ahmet Ağanın yattığı odaya aldılar. Hazırda bekletiliyormuş gibi itinayla yapıp ikram ettiği ayranlarını içip müsaade istedi. Uzun zamandır nefes darlığı çeken dünürlerine moral vermeye çalıştı, hısım ve akrabalığın icabı üzerine düşenleri yaptı, iyi günler dileyerek ayağa kalktılar. Onlar da güler yüz, samimi hizmet, muhabbet ve güzel sözlerle uğurladılar. Kapıdan çıkarken de peşleri sıra; “Lütfü Hocam, yine gelin...” diye seslendi, sonra da; “Gelininizi de en kısa zamanda götürün! Köy yeri malumunuz. Siz daha iyi bilirsiniz, bu hayırlı işlerin uzatılmaması lazım geldiğini…” cümlelerini ilave etti. Bu ifadelerde bir endişenin saklı olduğu aşikârdı ama üzerinde fazla durmadı, birbirlerine muhabbet dolu nazarlarla teşekkür ederek ayrıldılar.

 

Koçkans’ın evleri, sokakları, etrafındaki görünen her ne varsa yüzlerce senedir hepten aynı gibiydi. Yeni modern dünyaya ait birkaç naylon bidonun dışında fazla bir şey yok sayılırdı. DEVAMI YARIN

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.