Sabaha kadar gözlerini kapayamadı Gülşah...

A -
A +
Duvara asılı el yazması Kur’ân-ı kerimi çıkardı ve sessizce okumaya başladı... 
 
Zayıf dilenci, kızlardan duyduklarını hatırlamak için hafızasını zorluyordu: "Bursa’nın en kibar, en eski, en yüksek ailelerinden birinin kızıymış. Saraya yakın bir de beyin ismi geçiyordu...” İşte o en mühim olanı anlayamadan uzaklaşmışlardı. “Ah be! Ne fırsat yakalamıştım. Seyyid Vaiz-i muazzamaya ve yoldaşlara ne müthiş malumatlar götürecektim. Ah!.. Ah!..” diye yakındı epeyce...
Neden sonra yoluna devam etmek istedi. Kendisine acıyarak bakılmasından mı? Yoksa Agop’un meyhanesindeki günlerini özlemesinden mi ne? Hayıflandı. Öfkeyle başını cevirdi. Yerde kocaman at tersinden bir parçayı iterek götürmeye çalışan kara böceğe takıldı gözleri. Çömelerek dikkatlice inceledi. Hayret etti. Kendi ufacık bedenine nazaran muazzam bir yükü taşıma azmini kıskandı. Kendi kendine; “Bir tezek böceği kadar bile olamayacak mıyım?“ diye söylendi. Kirli, tırnakları uzamış başparmağının, bağasından başını uzatmış bir kaplumbağa gibi çıktığı yırtık çarığıyla zavallı böcekceğizi ezdi, ezdi… İntikamını alamamış bir savaşçı kızgınlığıyla üzerine; “Tüh!” diyerek tükürdü. Zavallı karaböceğin bol köpüklü peltenin altında ince ayakcağızı hâlâ debeleniyor, kalkmaya çalışıyormuşçasına hayata direniyordu. Daha fazla bakamadı. Elinin tersiyle ağzını siler gibi yaparak çeşmeye uzandı...
          ***
Sabaha kadar gözlerini kapayamadı Gülşah. Tertemiz beyaz yorganın altında kıvrandı durdu uzun zaman. Kalktı perdeyi aralayarak dışarıya baktı. Zifiri karanlıktan başka bir şey göremedi. Odasını aydınlatan kalın parafin mumu kontrol etti. “Daha var. Kolay kolay bitmez” diye mırıldandı. Duvara asılı işlemeli kılıfından el yazması Kur’ân-ı kerimi çıkardı, öpüp başına koydu. Göğsüne bastırdı nazikçe. Sessizce Yasin-i şerifi okudu. Gözleri nemlendi âyet-i kerimelerin tesirinden. Ne zaman Kur’ân-ı kerim okusa hep böyle olurdu. Biraz rahatlamıştı ama yine de bir türlü uykusu gelmiyordu...
Can sıkıntısından patlayacaktı neredeyse. Yaz geceleri kısa olmasına rağmen, hiç bitmeyecekmiş gibi upuzun geldi. Yalnızlığın insana mahsus bir şey olmadığını biliyordu. Bu sefer iyice anladı, acısını yürekceğizinde hissetti. İşlemelerini, dantellerini sandıktan çıkardı. Tek tek eliyle düzeltip, yeniden yerleştirdi. Olmadı. Bu hâl ne kadar devam edecekti? Bilemiyordu. Nihayet kendini bitkin ve yorgun olarak yatağa attı. İçinde bulunduğu duruma, hissettiklerine şaşıyordu. Arkadaşları görseydi kim bilir ne kadar gülerdi. Babası, anası aklına geldi. Utandı hayallerinden. Başını gizlercesine iyice yorganın içine çekti. Atının üzerinde Doğan Bey beliriverdi olanca ihtişamıyla. Gülerek ona bakıyordu gözlerini hiç kırpmadan. Yüzü kızardı, terledi elinde olmadan... DEVAMI YARIN
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.