"Diğer oyuncuların Yeşilçam serüvenleri de aşağı yukarı aynı. Ya bir rejisör görüp çağırmış, ya arkadaşları zorlamış “git şansını dene” diye..."
Yılmaz Zafer, elindeki paketi uzattı.
- O da ne Yılmaz Bey? Düğün değil, bayram değil.
- İllâ da düğün mü olması lâzım? Bugün düğünümüz yoksa da mübârek Cuma ve malûmunuz Bayram. Ben de bayram hediyesi aldım bu müstesna günün hatırasına.
- Allah Allah!
- Yav, ne şaşırıyorsun öyle! Yoksa biz Müslüman değil miyiz?
- Tövbe tövbe! Ne haddime öyle demek Yılmaz Bey! Ben kim, öyle düşünmek kim?
- Ne bileyim çok şaşırdın da!
- Şaşkınlığım başka şeyden! Bak, bi şey söyleyeyim; büyüklerimizden hep duyardık: "İmânın ve paranın kimde olduğu belli olmaz, onu ancak Allahü teâlâ bilir."
- Elbette öyle! Bak ben doğma büyüme Fatihliyim. İlk tahsilimi Muallim Yahya’da yaptım. Hep oraya has o havayı teneffüs ettim. Bakma artistlerin içine düştüğüme.
- !!!
- Ne bileyim! Yakışıklısın, şu veya bu şekilde gözler üzerinde, millet rahat durmuyor, seni gaza getiriyor: “Artist olacak adamsın, ne sürünüyorsun buralarda..."
“Senin tipin bende olacak, bir saniye bile durmam!”
"Git oğlum hayatını yaşa! Bir daha mı geleceksin bu dünyaya?”
Daha neler neler? Eee... Nefis de taşıyorsun tabii, önce Yeşilçam'ın sokaklarında, bilahare tam merkezinde buldum kendimi. Serde gençlik, uçarılık da olunca "cuk" diye oturuverdi üstüme.
- Çoğunuzun hikâyesi aynı! Biliyor musun Yılmaz Bey?
- Neyi?
- Ben de “bu işe nasıl başladın?” diye soracaktım, işlerden fırsat bulamadım ki mevzuyu açayım.
- Nasip bugüneymiş.
- Diğer oyuncuların Yeşilçam serüvenleri de aşağı yukarı aynı. Ya bir rejisör görüp çağırmış, ya arkadaşları zorlamış “git şansını dene” diye.
- Çok doğru! Aynen öyle! Daha neler var? Hacı hoca çocuklarından tut subay, yüksek memur, zengin esnaf evlatlarına kadar. Hepsinin müşterek tarafı ise hep aynı; “yakışıklı” ve "güzel" olmaları. Uyanıklar bizim bu yönümüzü kullanıyorlar, tabiri caizse sömürüyorlar vesselâm…
- Sanat-manat altında.
- Ne iltifatlar, sıfatlar, ünvânlar? Karşı bir şey söylesen elektriğe çarpılmıştan beter ederler. “Sanat düşmanı, çağdaşı örümcek kafalı, gerici, yobaz!" Neyse beni fazla konuşturma! Al bu hediyemi, bana da duâ et. Tamamen içimden geldi. Hattâ Cumâ namazına gidenlere dedim ki; "sakın Ragıp Beye söylemeyin, o duymasın. Diğer projelere de çağırsınlar diye yağcılık yapıyor şeklinde anlayabilir! Her şeye eyvallah ama bu duruma düşmeye asla!” diye de sıkı sıkı tembihlemiştim ama olmadı yakalandık.
- Hiç öyle der miyim?
- Biliyorum; demesine demezsin de… Benim aklıma gelene “dur" deme kuvvetim de yoktu. Tamamen içimdeki safiyeti, içimdeki sesi dinleyerek gittim. Siz kaset falan da yapıyorsunuz ya; bu alet işine yarar. Beni hatırlarsınız ve de belki duâ edersiniz diye düşündüm. Lütfen kabul edin!"
- !!!
- Hem şey! Nasıl desem? Hepsinden önce bir Yaratıcının olduğunu düşünüyorum.
DEVAMI YARIN
Ragıp Karadayı'nın önceki yazıları...