Fatih’i seviyorum.
Fatih’i yazmayı da… İstanbul dünyanın başkenti, Fatih İstanbul’un başsemtidir. Gönül dünyamızın manevi sultanları ile birlikte yirmi sene huzurla yaşadığımız Fatih dedin mi, akar sular durur bizim için.
Son idari düzenleme ile birlikte, Osmanlıdan kalma sur içinin tamamını kapsayan Fatih, bizim memleketimiz, bizim köyümüzdür.
İstanbul bir yana, Fatih bir yana.
O derece yani.
***
Bünyamin abi ile aynı apartmanda kiracı olarak oturuyorduk.
Balat’ın Haliç’e inen ve sefaletin estetiğini yansıtan Sancaktar Yokuşu'nda, hacının apartmanında.
Hacıyı kesme işareti ile ayırmıyorum; çünkü isim değil sıfat. Yani Süleyman amcaya mahallede herkes “hacı” derdi. Bizim binanın ismi de “hacının apartmanı”ydı.
503 senelik “mücevher sandığı” Yavuz Selim Camii’nin dibindeki üç katlı apartmanda, aynı iş yerinde çalışan üç kiracıydık.
Hacı, Malta’da başka bir binada, kendisinin işlettiği ayakkabıcı dükkânının üstündeki evinde yaşıyordu.
***
Yıl 1985...
Bünyamin abinin kira yıl dönümü ramazanın son günlerine denk gelmişti.
O, bizden farklı olarak, her ayın on beşinde veriyordu kirayı.
Zamlı ev kirasını dükkânına götürdüğü hacı, “Kurban Bayramı’na iki gün kaldı. İhtiyacın olur, bu ay verme, gelecek ay iki kirayı birden verirsin” diye jest yapmış.
Bizimki şaşırmış, bu ince düşünceye teşekkür edip çıkmış.
***
Bünyamin abi bizim iş yerinde gece çalıştığı için, ev sahibi hacı ile görüşmesinin ertesi günü, ikindi vakti Fatih’ten Cağaloğlu’na yürüyerek gidiyormuş.
Zaten her gün, kestirmeden, Fatih Camii’nin avlusundan geçiyormuş.
O gün de tam geniş avluyu adımlarken, birkaç telaşlı insan, cami içinden karga tulumba birini çıkarmış.
Arefe günü, namaz esnasında ölen bu insan, bizim ev sahibi hacıymış.
İstanbul'un 7 tepesindeki 7 selatin camiinden biri olan Yavuz Selim Camii, mimari bir şaheserdir. 10. Osmanlı padişahı Kanuni, babası adına yaptırmıştır. Baba Sultan Selim, bozuk inançlı İran Şahı İsmail’i Çaldıran’da bozguna uğratan, Mısır’ı fetheden, Abbasilerden hilafeti alıp Türkiye’ye getiren, İstanbul’da ilk tersaneyi ve büyük donanmayı yaptıran, 8,5 yıllık saltanatında devleti iki kat büyüttüğü için Yavuz adını alan büyük padişah…
Bir sefer dönüşü, çok kıymet verdiği hocası Kemal Paşazade’nin atının ayağından sıçrayan çamur, Yavuz’un kaftanını kirletir. Kemal Paşa mahcup olur. Padişah ise şöyle der:
“Kederlenmeyiniz. Sizin gibi bir âlimin atının ayağından sıçrayan çamur bizim için ziynettir.”
Ve kaftanını çıkarıp hizmetkârına uzatır:
“Vasiyetimdir; öldüğüm zaman bu kaftanı sandukamın üzerine koysunlar.”
İşte o kaftan bugün bu türbede Yavuz'un sandukasının üzerindedir.
Diğer türbelerden birinde hanımı (Kanuni’nin annesi) Ayşe Hafsa Sultan ve kızı Hatice Sultan ile şehzadeler Murad, Mahmud, Abdullah; diğerinde de Sultan Abdülmecid var.
Sadık Söztutan'ın önceki yazıları...