Sensiz yaşamaya alışmayacağım

A -
A +

Aşağıdaki satırlar, bir kadın gazeteciye ait… 
***
İki yıldır pek bir yerlere gitmez olduğum ve sürekli üzüntü duyduğum günlerdi. 
Yavrumun durumu iyice ağırlaşmıştı. 
Tam da o günlerde İzmir’de yapılacak çok cazip bir festival programı koydular önüme… Yavrumu uzun yıllardır tanıyan, seven, benim kadar iyi bakacağına inandığım en yakın dostlarımdan Hayriye ile evimde bıraktım. Doktorunun gözetiminde... 
Çok zor bir karardı ama sonunda yavrumu bırakmıştım işte! 
***
İzmir’e vardığımızda moralim bozuktu ve yaz günü herkes deniz kıyısında iken ben konserine geldiğim sanatçı ile barda bütün gün yavrumdan söz ettik. 
Konser sonrası da herkes sanatçılarla birlikte Hilton'un barında oturup günü kutlarken, içimden bir ses odama yönlendirdi beni. Neden gittim odaya hiç bilmem. Oda telefonumda sesli mesajlar vardı. Hayriye'den, doktorumuzdan sayısız kere bırakılmış telaşlı mesajlar. 
***
Odamdan bir daha hiç çıkmadım. İzmir Hilton, yavrumu tanıyan gazeteci arkadaşlarla doluydu. Sabaha karşı aldığım ölüm haberiyle odam taziyeye gelenlerle doldu taştı. Yavrum benim :(
***
Yıllarca benimle birlikte gazeteye gelip mesai yapan, karikatürlere giren, dergi bitimlerinde sabahlayan, fotoğraflarda konu mankeni olan, adına doğum günü partileri, aslına benzer basın kartları düzenlediğimiz yavrum, kendine yakışır biçimde gazeteci camiası tarafından uğurlandı.
Cenaze töreni için bana ayarlanan uçak biletini kullanmadım. İstanbul'a gitmedim! 
O ölmek için benim İstanbul'dan ayrılmamı beklemişti; ben de yavrumun bana ölümünü göstermeme zarafetini bozmadım. Canım arkadaşım Hayriye'nin, ona layık bir veda töreni yapacağından emin, onunla sevgi dolu günlerimizi düşündüm. Asla başka bir insanla yaşayacağıma inanmadığım bu süreci kutsadım. Bir otel odasında doya doya ağladım ve yasını tuttum.
***
İstanbul'a döndüğümde eve sadece valizimi -kapıdan- bırakmaya gittim. Annem ve arkadaşlarım ona ait her şeyi evden yok etmiş, çok incelikle izlerini silmişlerdi. Ne var ki peşim sıra dolaşırken çıkardığı sesleri kimse kulağımdan silemezdi. Yastığımda, burnumun dibinde yatarken iki zeytin gibi bana bakan anlamlı, derin, kara gözlerinin bende çoğalttığı sevgiyi kim silebilirdi? Yavrumun izleri ruhumda ömrüm boyunca kalacaktı. 
Can arkadaşım Hayriye “Gel bizde kal. Çocuğunun mezarına yakın, iyi gelir sana” dedi. 
Gerçekten de yavrumun mezarı Aşiyan ve deniz manzaralı bir yerdi. Bir iki gün süründüm öyle. Migrendi, midemdi, oydu buydu... Hiç bir yerde değildim. Havada yürüyor gibi ağırlıksız. Hayatımın on bir yılında birlikte olduğum canım yok… 
***
Toparlanamadım! 
Gazetedekiler uzun süreli bir iş seyahati koydular önüme... Önce Güney Afrika, sonrasında Hint Okyanusu'nda cennet gibi bir adaya Mauritius'a sürdüler beni. 
Gittim, döndüm ve yine onarılmaz bir üzüntünün içinde buldum kendimi. Bu ev yavrumsuz çok çirkindi! Tertemiz, sessiz, huzurlu, güzel ama benim için bir cehennem! Her gece bir yere gittim, her gece içtim, her gece ağladım. Ayakta durasım yoktu. Düştüm, ayağımı burktum, tendonu koparttım. 
Ve şimdi yine Bodrum'a kaçmış durumdayım. Baron'um, yani biricik varlığım, evladım, canım köpeğim olmadan İstanbul'da yaşamaya alışamayacağım.

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.