Seyreyle de bak şu ibretlik dünyanın ibretlik işlerine... Ben bir madenciyim. Ankara Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesi 96 mezunuyum. Okursak köyde ırgatlıktan kurtuluruz diyordum. Okuduk ama felsefe diplomamız bir işe yaramadı. Köylük yerde boş oturmayla da olmaz. Kahvede dedi koduyu sevmem. Çoluk çocuk ekmek bekliyor. Eskisi gibi çiftçilik para etmiyor. Döndü dolaştı madene inmek alnımıza yazıldı. İndim ben de. İşin kötüsü mü olur? İş iştir. Kazma sallamam da çocuklarım için. Ben görmesem de onlar görsün gün yüzünü. Üniversite okurken evlenmiştim. Köylük yerde erken everirler bizi. Bir oğlum bir de kızım var ellerinizden öper. İkisi de dünya tatlısı, biraz çelimsizler amma. Her işe çıkışımda helalleşiyorum eşimle. Öpüyorum kızımı yanaklarından acaba bu son öpüşüm mü diye. Kokluyorum oğlumun altın sarısı seyrek saçlarını kararmış ellerimle. Zor iş madencilik. Başbakanımızın dediği gibi bu mesleğin kaderinde var birgün eve tabutla geri dönmek. Ben öyle politik istismarcılığı sevmem. Adam doğruyu söylüyor. Madenciysen birgün grizu seni yutabilir. Ben üniversite branşım gereği çok felsefe yaparım. Bazen çıkmazlara dalarım. Ama laf dolandıranı da sevmem. Harbi olacaksın... Neysen o... Tek lüksüm çocuklarımda evde televizyon izlemek. Artık kömür isi suratımda deri oldu. Kendime Kara Mehmet diyorum. Kızım yavaş yavaş sormaya başladı. -Baba sen zenci misin diye? -Niye kızım? -Televizyonlardaki adamlar hep beyaz. Bir tek zenciler sana benziyor. Gülüyoruz ama içime koymuyor da değil. Ben iyi bir felsefeci olacaktım güya. Kader tuttu beni taşa arkadaş etti. Şu televizyon evlere sokulası şey değil ama onsuz da dünyadan kopuyorsun. Zaten yerin altında geçiyor hayatım. Bari yerin üstünü ondan öğreneyim diyorum. Ama izlerken yorum yapmadan duramıyorum. Gel de dur. Bir garip geliyor dünya bana. Adam değil Türkiye, dünyayı geziyor arkadaş. Ben yerin altında yeryüzüne hasretim. Adamın gezdiği iş oluyor, işi gezmek... Gıcır gıcır elbise, tertemiz hava, ekmek bedava su bedava... Bir de buna para alıyorlar. Çuvalla. İşe bak abi işe... Gezerek kazanmak... Bir de gurme diyorlar ki görme gitsin... Ömrümde bir kerre tatmadım o gurmenin önüne getirilen kimi yemekleri... En özel kebaplar, kuzu etleri, börekler, ara sıcaklar, soğuklar, ne ararsan var... Bir de önünde el pençe duruyorlar. Çünkü yiyecek ve not verecek. Öf ki öf... -Hmm güzel. Nefis olmuş. Keyfe bak be... İşe bak... Ona ziyafet beğendirmek için sıraya geçiyorlar. Çünkü tanıtırsa belkim müşteri gelir. Umut dünyası. Adamın işi yemek arkadaş, düşünebiliyor musun? Yani yediği iş oluyor, işi yemek yimek... Hey kurban olduğum Allah, diyorum sonra... Bunların o etini döke saça yediği kuzuları, kurt kapmasın diye bizim Rasim Emminin çoban oğlu, sabahtan akşama kadar güneşin altında anasının dürüm yaptığı iki yağlı bazlama, bir tas da ayranla karın doyuruyor he mi? Dünya imtihan yeri demişler. Boşuna değil. Biri fakirlikten "bir lokma et olsa da yesem" diye iç geçirir, biri kendine et beğendirmek isteyenleri sıraya geçirir. Biz yer altından yer yüzüne çıkamayız. Öteki yer yüzünün altını üstüne getirir. Ne var ki gam çekmeye değmez. Değil mi ki alemlerin Efendisi bir kuru hasırda yatmıştı. Değil mi ki İbrahim Ethem tahtını bırakmıştı... Burası imtihan dünyası... Mehmet Can - Dodurga Yazışma adresi: Türkiye Gazetesi İhlas Medya Plaza 29 Ekim Caddesi, 34197 Yenibosna/İstanbul Faks: (0212) 454 31 00