Babam Cerrahpaşa'ya iyileşmeye başlayan ayağını göstermek için gidiyor... Tetkik tahlil derken, sonuç şaşırtıcı derecede olumlu çıkıyor. Diyor ki profesör: -Şimdiye kadar ne gibi bir tedavi uyguladın? Babam da yaşadıklarını anlatıyor. Profesör diyor ki: -Doğrusu ilginç. Ancak ayak damarlarınızda pıhtılaşma azalmaya başlamış. Ama babamda bir enteresanlık vardı. Üç yemek arasındaki içtiği o bir fincan ölçüyü bir su bardağına çıkartmıştı. Bu nasıl bir ilaçtı ki miktarını sürekli artırıp duruyordu? Ben bir şeylerden şüpheleniyordum ama babama konduramıyordum. Çünkü babam, eğer normal bir ilaç olsaydı gidip de âlimlerden fetva ister miydi? "Tabibi Müslim-i hazık" hassasiyeti burada ortaya çıkıyordu. Eğer tabip Müslüman olsaydı böyle dinimize göre haram olan bir ilaç vermezdi. Çünkü "haramda şifa yoktur" hadisi şerifine göre hareket ederdi. Bu hekim ise doktorluğunda maharetli olabilirdi. Ama çok sürmeden anlayacaktık ki bir tarafı iyileştirirken bir tarafı mahvedecekti. Babam rahatlamaya başlamış, ayakları kesilmekten kurtulmuştu. Ama babam, eski babam değildi... Sanki sarhoş gibi geziyordu... Gece yarıları eve gelen adam sanki babam değil de sarhoş bir adamdı... Bu nasıl bir ilaçtı ki babam eve dut gibi geliyor, yarı baygın vaziyette yatağa zor düşüyordu. Ve kısa bir süre sonra ayakları kesilmeyen adam hayattan kesilmişti... Artık işe gidemez olmuştu... Eve ekmek getiremez olmuştu. Aldığı o meçhul sıvı ilaç vücudu yiyip bitiriyordu. "Baba sen bilirsin ama bıraksan artık bu ilacı?" diyorduk. Gözlerinden çaresizlik gözyaşı süzülüyor ve suçlu gibi diyordu ki: -Ah oğlum, bırakamıyorum ki... Artık duramıyorum... Ne dükkân kalmıştı ne kahvehanemiz... Hepsi kapatmak zorunda kalmıştık... İflas etmiştik çünkü... Hiç unutmuyorum... Babam gece eve dut gibi gelip ertesi gün annemle göz göze geldiğinde anneciğim diyordu ki: -Evde ekmek yok bey... Babam bu ve benzeri sözlerin altında eziliyor, elem ve çaresizlik içinde sessizce ağlıyordu. Ben liseli çağlarda eve bir lokma ekmek getirmek için iş aradım yıllarca... Bir zeytini üç kere ısırarak ekmeğimize katık ettik... Çok sefil bir hale düştük... Ve babam, ayakları kesilmekten kurtulan sevgili babam o meçhul sıvı sebebiyle siroza yakalandı... 46 yaşında da vefat etti. Kim bilir belki o zaman ayakları kesilse babam ayaksız olacaktı ama yaşıyor olacaktı... Oysa ayaklarımı kurtaracağım derken uygunsuz bir tedaviyle hayatının baharında hayatını kaybetmişti... M. A.-Bandırma Yazışma adresi: Türkiye Gazetesi İhlas Medya Plaza 29 Ekim Caddesi, 34197 Yenibosna/İstanbul Faks: (0212) 454 31 00