"Ben onsuz ne yaparım?"

A -
A +

Davetli olduğumuz düğün sarayına oğlan tarafının gelmediği haberiyle gelin kız bayılmış, annesini hafakanlar basmıştı. Her kafadan bir ses çıkıyordu ama işin aslı esası nedir bilen yoktu. Kalabalığı zar zor geçerek Vahide Abla'nın yanına koştum. Gelin kız Semra'nın elini yüzünü kolonyayla ovuşturarak ayıltmaya çalışıyorlardı. Vahide Abla ellerini dizlerine vurup "Allah'ım kim yaptı bunu kim yaptı?" diye dövünüyordu. Beni görünce sanki suçluyu bulmuş gibi gözleri yuvalarından çıkmışçasına yakama yapıştı: -Söyle Gülten kim yaptı bunu söyle! -Dur Abla, yakamı bırak. Ne oldu anlat biz de bilelim. Bir yandan gözüm ayıltılmaya çalışılan gelin kız Semra'da idi. Vahide Abla çok yakın komşumuzdu. O yüzden davranışına zerre kızmıyor, suçlanırım korkusu yaşamıyordum. Zavallı kadıncağız daha sonra başını omuzlarıma koyup hıçkırıklara boğuldu: -Söylemişler Gülteen... Kızımın evlatlık olduğunu damada söylemişler... Bir anda öyle yıkılmıştı ki kahroldum. Hıçkırıklarına dayanamayıp ben de ağladım. Kalabalığın uğultusunda eriyen hıçkırıkla karışık kelimeleri yüreğimi dağlıyordu: -Oğlan vazgeçmiş Gülten... Ben mahvoldum. "Ana babası belli olmayan biriyle evlenmem" deyip atmış yüzüğü. Teselli etmeye çalışıyordum güya: -Olur mu hiç Abla. Anlatırız. İşin doğrusunu öğrenince rahatlar. Hadi kendinize gelin. Bu arada gelin kızı da ayıltmışlardı ama az önce bir papatya gibi orta yerde açan Semra kız, şimdi eğreti bir sandalyeye pörsümüş bir çiçek gibi çökmüştü. Başındaki komşular teselli etmeye çalışsalar da onun da sarsıla sarsıla ağladığı omuzlarından belliydi. O an gerçekten çok üzüldüm. Bir dedikoducu, bir boşboğaz, bir fitneci daha, kurulmadan bir yuvanın yıkılmasına sebep olmuştu. İnsanlar iyi gün dostuydu. Bir saat içinde koca salonda Vahide Abla ve gelin kızın etrafında birkaç kişi kalmıştık. Koca salon nasıl da böyle boşalıvermişti. Güle oynaya gelinen düğün sarayından cenaze evinden çıkar gibi ayrılıyorduk. Daha o günden başlayıp araya aracı koyup durumu düzeltmek isteseler de oğlan tarafı bir kere işkillenmiş ne söylense kabul etmemişti. Şimdi bu ana kızı kim nasıl teselli edecekti? Bir gün beş gün teselliye çalışsak da hepimizin bir hayatı vardı. Aradan çok geçmedi. Bir akşam geç saatte kapım çalındı. Baktım Vahide Abla. İki gözü iki çeşmeydi: "Selma üç gündür yok Gülten!" dedi, hıçkırıklarını koyuverdi. Mahallenin diline düşmesin diye kimselere söyleyememiş zavallı. Ertesi gün karakola haber verdik. Ama koca Ankara'da kim kime dum duma... Karakoldan ayrıldığımızda Vahide Abla on yıl yaşlanmış gibiydi. Kolumdan tutunarak zor yürüyor bir yandan da sızlanıyordu: -Şu fitnenin başımıza açtığına bak Gülten, dedi içi titreyerek. "Bu kız nereye gider, ne yapar? Ben onsuz ne yaparım?" Devamı yarın. Yazışma adresi: Türkiye Gazetesi İhlas Medya Plaza 29 Ekim Caddesi, 34197 Yenibosna/İstanbul Faks: (0212) 454 31 00

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.