Bir garip ölmüş diyeler...

A -
A +
“Osmanlı Beyefendisiydi! Âlim ve fazıldı. Zekâ küpüydü. 9 dil bilen nadir bir insandı...”
 
 
İsimsiz bir telefondan Whatsapp üzerinden bir yazı gönderilmişti. Diyordu ki: “Dr. Hayrettin Yılmaz’a Allahü teâlâ rahmet eylesin..." Bir Osmanlı Beyefendisini daha ebediyete uğurladık. Tam bir Osmanlı Beyefendisiydi! Âlim ve fazıldı. Zekâ küpüydü. Dokuz dil bilen nadir lisaniyatçılardandı. Aslında o bir "İlahiyat Doktoru"ydu.
Müceddid-i elf-i sani, yani Hicri ikinci bin yılın Müceddîdi (yenileyicisi) İmam-ı Rabbani Ahmed Faruki Serhendi hazretlerini hakkıyla araştırıp ilahiyatçılara da tanıtmıştı. Doktora heyetindeki akademisyenler tezini savunduktan sona demişlerdi ki:
''Tebrik ederiz. İmam-ı Ahmed Rabbani'yi tanıyorduk ama savunmanda daha da iyi tanıdık. Büyüklüğünü ve eserlerine daha iyi vakıf olduk. Başardın!''
Tezini de kabul ederek doktorasını da başarılı bulmuşlardı. Kendisini Erzurum'da Üniversite Kütüphanesi'nde tanıyıp çok istifade etmiştim. Öğrenci sevdalısı olup herkese yardımcı olurdu. Bir defasında Hindistan Tarihi hocamız Prof. Dr. Enver Konukçu, Tabakat-ı Nasıri'den bir bab verip tez çalışması için hazırlamamı istemişti. Kitap Urduca olup Türkiye'de bilenleri az olduğundan tercümesini bir türlü tam yaptıramıyordum. Hayreddin Bey tavsiye edilince, bir de ona tercüme yaptırdım. Prof. Dr. Enver Konukçu inceledikten sonra; tercümeyi kime yaptırdığımı sordu. Yuvarlak ve geçiştirme cevaplarım üzerine;
“Bu tercümeyi böyle güzel, Hayrettin Yılmaz'dan başkası yapamaz. Çok güzel ve doğru tercüme etmiş, deyince hakkını teslim ettim. Bana yaptığı bu iyiliği, İstanbul'a gelince de ödemeye gayret ettim. Aynı iş yerinde çalışmaya başlayınca daha da yakın olduk ama o daima bizim ''Abimizdi.'' Çok da fırçasını yedik. Helal olsun. Ama biz onunla helalleşemedik.
Âlim ve beyefendi olanlar ile Allah adamlarının kadri günümüzde pek bilinmiyor. Vefatından sonra helallik alınması için iş yerimiz olan Osmanlı Arşivi bahçesine getirilip helallik alınmasını da manidar buluyorum. Garip olarak yaşadı. Garip olarak vefatını işe gelmeyince ve telefonu da cevap vermeyince; kapısı polis nezaretinde açılarak cenazesine ulaşılabildiğinde öğrendiler. Yunus Emre'nin dediği gibi; “Bir garip ölmüş diyeler/Üç günden sonra duyalar” oldu… Ne zaman rahmet-i Rahmana da kavuştuğu bilinmeden, garip olarak aramızdan ayrılmıştır. Mekânı cennet-i âlâ olsun...
         “Bir arkadaşı”-İstanbul
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.