Bir anadan bir babadan olma yedi kardeşiz. Ben ailenin üçüncü çocuğuyum. Annemin dediğine göre köyün en güzel kızı benmişim. Bahtım da güzel olsaydı... Köyümüzün içinden yaz kış suyu hiç eksik olmayan boz bulanık bir dere akardı... Dere kenarında bahçemiz vardır. Bahçemizin tamamı boydan boya sebzelikti. Her türlü sebze ve meyveyi orada yetiştirirdik. Hiçbirine para vermezdik. Genç kız olduğumda köyün kadınlarının ilgi odağı olduğumu fark etmiştim. Bu hoşuma gidiyordu. Ama hiçbiri artık önemli değildi. Çünkü ben köyümüzde birini beğenmiştim. Çeşme başında su doldururken o da oraya elini yüzünü yıkamaya gelmişti. Ama bizim oralarda halen gelenektir, çeşme başında kadınlar kızlar var iken erkekler çeşmeye yaklaşmazdı. Uzaktan uzağa göz göze geldiğimizde içim bir hoş oldu... O anda kalbim benim elimde olmadı. Küt küt attı durdu... Geceleyin de yatakta döndüm durdum... Bir ben değilmişim bendeki değişikliği fark eden... Kim nereden gördü, nasıl fark etti ise gelip anama gammazlamışlar beni: -Senin kız var ya filancanın oğlu ile çeşme başında kırıtıyordu, demişler. Vay sen misin böyle yapan? Dedikleri doğru mu yalan mı hiç sormadan anam beni evimizin avlusunda yün çubuğuyla evire çevire dövdü... Vurdukça değneğin değdiği yerler acıdan yanıyordu. -Kurbanın olayım anam, ne yaptım ben? Niye dövüyorsun beni? Ama annem yoruluncaya kadar dövdü... Biz anamıza babamıza ağzımızı açıp da bir çift laf edemezdik. O günden sonra evde hayatım zehir oldu. Ne evden sokağa çıkabildim, ne evimize kimse gelebildi... Meğer sonradan ortaya çıktı ki, kendi oğluna almak isteyen muhtarın kardeşinin karısıymış beni anneme gammazlayan. Anam da onların sözüne itibar etmiş... Ben bu haberi alınca öfkeden çılgına döndüm. Elime geçse bir kaşık suda boğacaktım. Daha başıma gelecek varmış... Aradan çok geçmeden bize dünür geldiler. Babam zaten muhtarın has arkadaşıydı. Muhtarı mı kıracak? Madem muhtar aracı olmuş kararı kesindi: "Verdim gitti..." Odama kapanıp sabahlara kadar ağladım... Allah'ım beni kurtar diye yalvardım. Ablama yalvardım. Abime yalvardım. Ama kimse babamın sözüne karşı gelemiyordu. Nişan olacağı gün canıma kıymaya niyetlendim. Sonra intihar etmenin büyük günah olduğunu düşündüğüm için yapamadım. Sevdiğim genç bundan haberdar olmuş. Beni kaçırmaya niyetlendi. Bir gece birlikte köyden çıktık. Artık kurtuldum diye seviniyordum. Köyün çıkışında ardımızdan yetiştiler. Muhtarın adamları bizi çevirdiler. Elleri kırılsın, orada sevdiğim oğlanı öldüresiye dövdüler. Muhtar onlardan olduğu için kimse şikayet bile edemedi. Beni de evde babam dövdü. Bir daha ayaklarımdan direğe bağlayacağını söyledi. Suratıma tükürüp çıktı. Evladına bu ne acımasızlıktı. O muhtar ile hoş beş yapıyor diye benim suçum neydi? Gönülsüz olduğumu bildiği halde damat olacak oğlan umursamıyordu. Sonunda beni gelin ettiler. Gözyaşlarım sel oldu. İki kapı öteye gelin gidiyordum ama sanki diri diri mezara gidiyordum. Beni anneme dövdüren kadın, artık kaynanam olmuştu. Sanki bana işkence etmek için gelin almıştı. Ne kadar iş varsa hepsini üzerime yıkmıştı. "Gelin değil misin hepsini yapacaksın elbet" diyordu. Akşama kahveden gelen kocam ben üzgün müyüm, ağlamışım mı, bir derdim var mı hiç ilgilenmiyordu... Üç veya dört ay sonra da askerliği çıktı. Onu askere yolcu ederken büyük oğluma hamileydim. Anam babam bir gün olsun halimi merak etmiyordu. Allah'ım bu evlilik nereye kadar gidecekti böyle? (Devamı yarın) Sevda Çulha-Ankara > Yazışma adresi: Türkiye Gazetesi İhlas Medya Plaza 29 Ekim Caddesi, 34197 Yenibosna/İstanbul Faks: (0212) 454 31 00