Bayılmışım... O halde kaza mahallinden Kırıkkale'ye hastaneye doğru yola çıkmışız. Hastanede kendime geldim ama beynim halen tutuk. Hâlâ neyin ne olduğuna anlam veremiyordum. Hâlâ annem, babam ve ağabeyimi görebileceğimi ümit ediyordum. O an beni sımsıkı tutan bir el kulağıma fısıldadı: "Erdalcığım maalesef onları kaybettik!.." O ses beynimde ne kadar hücre varsa tek tek hepsini imha etti... Müthiş bir titreme ile attığım çığlığın hastane koridorlarında karşılığı yoktu... Oracıkta tekrar bayılmışım! Anlatmak o kadar zor ki... Allah o anı kimseye yaşatmasın... Yeniden kendime geldiğimde gözlerim artık boş bakıyordu... İnsanlar etrafımda silüet gibiydi. Hastane morguna ilerlerken hiçbir şey düşünemiyor, hiçbir şeye inanamıyordum. Sanki kâbus dolu bir rüyadaydım. Tek şey vardı. Sürekli ağlıyor, sürekli hıçkırıyordum. Cenazelerimizi göstermek istemediler. Israrcı oldum. Gördüklerime yürek dayanmazdı. Cenazelerimiz âdeta paramparça olmuştu. Allah'ım bu genç yaşta bu dört cana nasıl dayanacaktım? Anne baba ağabey ve teyze... O kadar acı içindeydim ki... Ne kendimi görebiliyor ne etrafımda olan biteni takip edebiliyordum. Akraba eş dost gelmişti. Cenazelerle Çorum'a döndük. Ertesi gün Çorum Ulucami'de kılınan öğle namazının ardından dört ayrı cenaze namazı kılındı. Annem, babam abim ve de teyzem için peş peşe cenaze namazına tekbir almak varmış kaderimde... Dördünü de Ulu mezarlıkta toprağa verdik. Dünya ne kadar anlamsızdı... Ne kadar yalan... Hacca gideceklerdi hani?... Oysa artık hiçbiri yoktu... Annem yoktu... Babam yoktu... Abim? Yoktu... İçim kor gibi yanıyordu. Onlar ölmüştü ama ben de yaşayan ölüden farksızdım. Aylarca kendime gelemedim. Acıyı veren Allah'ım bana sabretmeyi öğretti. Benden ilgi bekleyen, şefkat bekleyen, sorumluluk bekleyen kardeşimi düşündüm. Yengemi ve yeğenimi düşündüm. Evli olan ablamın da gözyaşı dinmiyordu... Yüreğimizin acısı tarifsizdi... Ne var ki hayat devam ediyordu. Beş yaşındaki kardeşim Mustafa ve ağabeyimin hanımı ile iki yaşındaki yeğenim Oğuz, on yedi yaşımda da olsam artık benim sorumluluğumdaydı. Yani, ailenin ortanca çocuğu iken bir anda sorumluluğu omuzlarımda buluvermiştim. Buruk bir acıyla geride kalan hayatı devam ettirmenin yanında bir de kaza raporları çıkmıştı. Onları tanzim ettirerek durumu açığa kavuşturmak gerekiyordu. Bunu da o yaşta öğrenecektim. Kazada jandarma 8/2 karşı tarafa 8/6 bize suç vermişti. Yani kazanın suçlusu biz olmuştuk. Evraklar dosyalar mahkemeler... Sonuç geride bıraktığımız 14 yıl sonunda henüz geçen sene noktalandı... Bu genç yaşta, kaza raporları ve sonuçlarından oluşan acı dolu hayat, bana çok şey öğretti. Neye yanacağımı bilemedim... Devlet kapısında ve mahkemelerde kaza raporlarında suçlu bulunarak ödediğimiz tazminatlara mı yanaydım? Acının kora dönüştüğü halimize mi ağlayaydım? Kazada acımıza ortak olmak bir tarafa bizden tazminat isteyen karşı tarafa mı kahrolaydım? Koskoca 14 yıl geride kaldı. Biz yine Çorum'da hayatımızı sürdürerek çok şükür geçinip gidiyoruz. Ancak bekli de bir ömre sığmayacak kadar derin acıları bu kadar kısa sürede yaşamış olmam beni ne kadar yıktı ise bir o kadar da erken büyütüp olgunlaştırdı. Şimdi aradan geçen on dört sene sonunda bu yaşananlardan çıkardığım ders ve edindiğim tecrübe ile hayatın sevgi ve şefkatten başka hiçbir şey olduğudur... Allah kimseye acılar yaşatmasın. Herkesi sevdiğine kavuştursun. Hiçbir aile gözyaşına boğulmasın. Amin. Erdal Akça-Çorum > Yazışma adresi: Türkiye Gazetesi İhlas Medya Plaza 29 Ekim Caddesi, 34197 Yenibosna/İstanbul Faks: (0212) 454 31 00