Henüz yatsı ezanları okunmamıştı. İki arkadaş arabamızla evimize doğru gidiyorduk. 13-14 yaşlarında bir kız peyda oldu tekstil atölyelerden birinin arasından. Ama sanki delirmiş gibiydi. Çılgın bir halde sağına soluna, arkasına dönüp dönüp bakıyordu. Bir anda karşıdan gelen bir taksinin önüne atıverdi kendisini. -Eyvah kız intihar ediyor, diyecekken taksici aracı durdurabilmişti. Biz de durduk. Kız kurtulduğuna sevinmiyordu. Kesinlikle depresyonda olmalıydı. Dedim ki arkadaşıma: -Ne yapalım? Polisi mi arayalım? Bu çocukla konuşmaya mı çalışalım? -İkisini de yapalım, dedi arkadaşım. Kaza yapacak olan taksi şoförü de yavrucağın o haline acımış olacak ki, o da bekledi. Biz etrafına toplanınca birkaç kişi daha geldi. Genç kız, "Bırakın, ölmek istiyorum" diyordu ama artık onu kendi haline bırakamazdık. Polis gelene kadar kendisine bir baba şefkatiyle dedim ki: -Güzel kızım, benden sana zarar gelmez. Senin yaşında bir kızım var benim de. Benim evladımsın. Söyle ne sıkıntın varsa!.. Korku dolu gözleri boş boş bakıyor eli ayağı tir tir titriyordu. -Biri sana bir kötülük mü etti kızım? Ben böyle söylerken yanımdaki arkadaş birden öfke krizine giriverdi. "Yoksa!" dedi, "Yoksa sana birileri mi musallat oldu?" Kızcağız, arkalanma psikolojisiyle geri tarafı işaret edip hıçkırıklara boğuluverdi. Orada kristal bir vazo elimde tuz buz olmuş gibi kalakaldım. Olayın daha yeni olduğunu anlar anlamaz arkadaş yanında taşıdığı ruhsatlı silahını çektiği gibi seğirtti karanlığa doğru... -Dur yapma, bir dakika dedim ama duyan kim? İnsanın kan beynine sıçrıyor... Orada kime rast gelecek? Kimi ne ile suçlayacak? O da ayrı bir sakatlık... Biraz sonra olay yerine polis geldi. Tabii polis gelene kadar haber almış babası da olay yerine geldi. Annesi var mıydı bilmiyorum. İşte asıl beni kahreden o an gördüklerimdi. Çocuk, karşısında babasını görünce ağlamayı kesmiş değişik bir korkuya bürünmüştü. Sanki az sonra idama götürülecek kimseler gibi ürkmüştü. Normalde bir insan ne yapar? Kızının bir sorunu olduğunu duyunca gelip yavrusunu bağrına basar "yavrum iyi misin?" diye sorar. Bu baba, kalabalığın içinde hiç konuşmadan bir heyula gibi yaklaştı ve "Ben sana bunun hesabını sorarım" der gibi yavrucağın narin bileklerine yapışıverdi. Kimbilir evde ona neler edecekti? Çocuk belki de eve gitmektense ölmeyi onun için istiyordu. Allah'tan o anda polis de gelmişti. Hemen babaya engel oldular: -Bir dakika, dediler. -Ama o benim kızım, dedi. Duramadım. İleri çıktım: -Kardeşim madem kızın da bu çocukcağız bu saatte burada ne yapıyor? Bak çocuğun elinden tuttuğunda korkudan ne hale geldi görüyor musun? Sen dövüyor musun bu çocuğu? Baba öfkeden kaşları çatık halde duruyor cevap da veremiyordu. Polisin yapacağı tek şey kalmıştı. Velî şikayetçi olmazsa çekip gitmek. Onun da eli kolu bağlıydı böylesi konularda. Baba şikayetçi olmayınca çocuk babasına teslim edildi ve herkes yoluna yöneldi. Kim bilir belki de bu baba olacak adam, çocuğunu merdiven altı atölyelerinden birinde üç kuruşa kaçak olarak çalıştırıyor parasıyla da kahvede kağıt oynuyordu. Böyle biri çocuğunun ruh halini düşünür müydü? Peki o çocuğun durumu ne olacaktı? Eğer gerçekten bir taciz yaşadıysa bu çocuğun hakkını kim nasıl arayacaktı? Yapanın yaptığı yanına kâr mı kalacaktı?.. Şeref Katkaya-Sefaköy/İst. > Yazışma adresi: Türkiye Gazetesi İhlas Medya Plaza 29 Ekim Caddesi, 34197 Yenibosna/İstanbul Faks: (0212) 454 31 00