Babam emekli kasaptır. Kurban geldiğinde evde duramaz. Birine hayır derse ötekini kıramaz. "Kurbanımızı bir kesiver ne olur" diyerek çağırırlar... Vezneciler'de kasaplık yapmıştı uzun yıllar... Ben babamın kasaplığını değil, Türkiye Gazetesine nasıl abone olduğunu ve sonra da nasıl tiryakisi olduğumuzu anlatacağım. İstanbul'da muslukta su bulmanın bir dert, içmenin bir dert olduğu 90'lı yıllar... Bir gün öğle vakti kasap dükkanına iki bey gelir. Selam verirler. Sonra ellerindeki poşetleri göstererek derler ki: -Efendim su arıtma cihazımız vardı. Musluktaki suyu tertemiz yapıyor. İçilecek hale getiriyor. Evde iş yerinizde kullanabiliyorsunuz. -Sağ olun ihtiyacım yok, der babam. Hiç itiraz etmeden "peki efendim, iyi günler" diyerek çıkıp giderler. Pazarlamacının bu kadar nazik olanını ilk kez görüyordur. Aradan on dakika ya geçer ya geçmez, iki kişi daha gelir. Selam verip ellerindeki poşetleri göstererek derler ki: -Efendim su arıtma cihazımız var. Musluktaki suyu tertemiz yapıyor... Şaşırır babam. Bunlar az önceki iki kişi değildir. Kibarca der ki: -Sağ olun az önce iki arkadaşınız geldi. Anlattılar. Teşekkür ederim... Hiç itiraz etmeden "peki efendim, iyi günler" der ve giderler. Aradan on dakika ya geçer ya geçmez... İki kişi daha gelir dükkana... Selam verir ve "efendi su arıtma..." der demez babam ciddileşir: -Arkadaşlar. Bu ne iş? Şaka mı yapıyorsunuz? Deminden beri kaçıncı bu. Yapmayın. Bu böyle olmaz. İhtiyacım yok, dedik işte. "Peki efendim, iyi günler" deyip çıkarlar. Arkadaş hiç de itiraz etmiyorlar, diyor babam. O kadar da kibarlar ki... Meğer o dönem bir su arıtma kampanyası başlamış. Herkes öğleden sonra su arıtmaya çıkıyormuş. Orası da Cağaloğlu'na yakın. Yol üzeri... Kim nereden bilecek... On dakika geçmeden iki kişi daha. Babamın eli ayağı titriyor sinirden. Bu bir rüya mı, kâbus mu? Bu kez konuşturmuyor bile: -Su arıtma mı kardeşim, gerek yok. Tamam istemiyorum... Elimden bir kaza çıkmadan gidin buradan! -Peki efendim, iyi günler... Babam, oturuyor. Öfkeden boğa gibi burnundan soluyor. Olacak ya... Üç beş dakika geçmeden iki kişi daha... Gülümsüyorlar: "İyi günler efendim" der demez babam kasap bıçağıyla fırlıyor: -Yetti be... diyerek üzerlerine seğirtiyor. Onlar önde babam arkada... Birkaç metre kovalıyor. Neyse, "La havle" çekerek dükkana dönüyor. Geliyor ki iki farklı kişi. Olan bitenden habersiz onu bekliyor. Gülümseme yine aynı: -İyi günler efendim... Su arıtma cihazımız vardı. Dili damağı kurumuş halde, diyor ki: -Kaç lira arkadaş. Hemen çıkart bir tane. Şu tezgahın tam önüne bırak. Gelen görsün su arıtma aldığımı... Kaç liraysa ödeyeceğim, tamam. Poşetten çıkartıp tezgahın önüne bırakıyorlar. Babam kendi kendine "sakin ol", "kafayı yeme" "geçecek!" diye telkinde bulunarak parayı ellerine tutuşturuyor. Dışarı çıkarken, biri diğerine diyor ki: -Ne mübarek kasap, hiç itiraz etmeden aldı, değil mi? Şimdi o günleri anlatırken tebessümle diyor ki babam: "Ben üzerimden tren geçmiş gibiydim, haberli yoktu. Dünyada böyle kibar insanlar da var mıymış diye de şaşırıyordum." Siz işe bakın... Ertesi gün kapısından içeri bir genç giriyor. Ne dese beğenirsiniz: "Abi be, tezgahında su arıtma görünce girdim. İçim kaynadı. Gazete geliyor mu abi sana?" İşte Türkiye ile tanışmamız böyle oldu evlat... Ama iyi ki tanışmışım, biliyor musun? Çünkü seni kazandım. Bana hayırlı bir evlat oldun" der gözleri dolar gelir. Servet Şirin-İstanbul > Yazışma adresi: Türkiye Gazetesi İhlas Medya Plaza 29 Ekim Caddesi, 34197 Yenibosna/İstanbul Faks: (0212) 454 31 00