Hayretler içinde okumuştum o profesörün anılarını: "Üniversitede iken bir oda arkadaşım vardı. Nijeryalı. Hristiyan'dı. Tarihiyle ilgili hiçbir şey bilmiyordu. Doktora çalışması için İngiltere'ye gitmiştim. Orada da Togolu bir arkadaşla tanıştım. Bu arkadaş Müslüman'dı. Dedi ki bir gün: -İkimiz de takım elbiseliyiz. Ben kendi yerli kıyafetimi bilmiyorum. Ailem de bilmiyor. Dilimizi bile unutmuşuz. Yıllar geçmişti aradan... Ülkemize döndük. İşimiz gücümüzde ülkemize katkı sağlama gayretindeydik. Bir gün Afrika'ya gideceğim aklıma hiç gelmemişti... Cumhurbaşkanlığının Afrika ziyaretine davetliler arasındaydık. Seyahat öncesi Dünya Sağlık Örgütü'nün tavsiyeleri sıralanmıştı bize. Sarıhumma aşısı olacaktık. Başka? Menenjit aşısı da. Başka? Tedbir olarak seyahat boyunca haftada bir sıtmaya karşı ilaç. Başka? Gezi boyunca yanınızda sürekli dezenfektanlar, sinek kovucular kullanmalısınız. İyice pişmeden hiçbir şey yemeyin! Sebze ve meyvelerden uzak durun! Hele musluk suyu hiç içmeyin! Dışarı çıkarken el ve ayaklarınızı spreyle dezenfekte edin. Nereye gidiyorduk? Hastalıklı, mikrop yuvası, pis, kirli bir dünyaya mı? Yamyam olmasa da ilkel insanların yaşadığı ülkelere mi? Gana'da başkent Akra havaalanında bize mihmandarlık yapan Türk okulu öğretmenlerinden biriyle konuştum. Dedim ki: -Bu sağlık karantina uygulaması ne iş? Dedi ki: -Hocam ben ve eşim 4 yıldır burada yaşıyoruz. Her şeyi normal yiyip içiyoruz. Size söylenenler çok ama çok abartılmış. Unutmayın bu ülkede tam 24 milyon insan yaşıyor. Hayret etmemek mümkün müydü? Tekrar düşündüm. Bütün bunlar neyin nesiydi? Acaba birileri bizi Afrikalıdan mı koruyordu? Yoksa bizim Afrikalılarla tanışmamız, onlarla temas kurmamamız için sağlık bahanesiyle tedbir mi alıyordu? Ben Dünya Sağlık Örgütüne mi güvenecektim, yoksa dört seneden beri orada öğretmenlik yapan kendi ülkemin insanının söylediklerine mi? WHO diyordu hijyen... Aman dikkat... Öğretmenim diyordu: -Her şeyi normal yiyip içiyoruz. Karar verdim. Getirin o sebze ve meyvelerden yiyeceğim... Aman Allah'ım... Türkiye'de bile artık hayal olan o otuz kırk sene önceki köyümüzde yediğim domatesin o has kokusu.... Afrika'nın bir ülkesi Akra'da. Mis gibi... Birden içime doğdu... O vakit Togolu sınıf arkadaşımın sözleri tekrar yankılandı beynimde. O Müslüman ülkede doğup büyüdüğü halde Hristiyan olmuş Nijeryalı arkadaşımın hali canlandı gözlerimde... İşte o vakit fark ettim bu koca kıtayı sömürge yapanların geçmişe ait hiçbir şey bırakmadıklarını... O vakit anladım bize bile filmlerde "Arap bacı" diye hem de kart erkeklerin halayıkçı rolüyle zencileri ve Afrikalıyı ilkel insanlar ülkesi diye tanıtmaya çalışmalarını... Sömürge bu demek değilse neydi? Nurettin Altıntaş-Konya > Yazışma adresi: Türkiye Gazetesi İhlas Medya Plaza 29 Ekim Caddesi, 34197 Yenibosna/İstanbul Faks: (0212) 454 31 00