Yeryüzündeki hayvanların ve dahi insanların hayatlarını sürdürebilmeleri için gıda almaya yani bir şeyler yemeye ihtiyaçları vardır. Bu yeme ihtiyacı ise esasında azot elementine olan ihtiyaçtan kaynaklanmaktadır. Yani canlılar, yedikleri besinleri içlerinde bulunan azot elementi için yerler. Yenilen besinlerdeki azot, sindirim sistemi vasıtasıyla kana geçer ve bu şekilde bedenler azotu elde etmiş olur. Buraya kadar her şey gayet anlaşılır.
Dikkatleri çekmek istediğim nokta azotun havada en fazla bulunan element olduğudur. Yüzde yetmiş sekiz kadar. Canlıların birbirlerini yiyerek bünyelerine kattıkları azot, kendilerini saran havada zaten oldukça fazla miktarda bulunmaktadır.
Lâkin çok ilginçtir ki havada bulunan bu azot, sindirim sisteminin aksine solunum sistemi üzerinden kana geçmemektedir. Oksijenle birlikte akciğerlere giren azot olduğu gibi tekrar dışarı çıkmaktadır. Eğer doğrudan doğruya akciğerlerden kana geçseydi insanların ve hayvanların yemek yemek diye bir konusu olmayacaktı. Karınları doyurmak için nefes almak yetecek idi. Yani bütün bu kavga, tabiattaki canlıların besin zinciri ismi altındaki rekabetleri ve insanların da buna benzer halleri tamamen bunların, su içinde yüzen balıklar gibi azot içinde yüzmelerine rağmen azotu nefes alarak akciğerlerden alamamaları sebebiyle olmaktadır. Muhtemelen denizlerdeki canlıların içinde hayat sürdükleri sudan pek bir haberleri yok. Suyun dışındakiler de bahsedilen sebepten ötürü çok da farklı bir durumda değiller. Yani uğruna mücadele edilen azotun havanın içinde her an yanı başımızda olduğunun farkında olan çok az canlı vardır. Kim bilir belki de bu hâl canlıların acziyetini ve içinde bulundukları komik durumu bizlere anlatan bir ibret tablosudur.
Özcan Emir
Bir yanda hasret var, bir yanda aşkın,
Söyle de bileyim, nere gideyim?
Bedenim derbeder, yüreğim şaşkın,
Söyle de bileyim, nere gideyim?
Çareler sınırlı, ferman tükendi,
Yorgun dizlerimde, derman tükendi.
Sevda tarlasında, harman tükendi,
Söyle de bileyim, nere gideyim?
Gözlerimin feri, yolunda dindi,
Sırtıma dünyanın yükleri bindi.
Bak bugün de güneş battı gün indi,
Söyle de bileyim, nere gideyim?
'İspatî'yim, gurbet gönlüme hayın,
Geceler silahtır, gündüzler mayın.
Takvimde farkı yok, haftayla ayın,
Söyle de bileyim, nere gideyim?
Mustafa Sinan Ay (İspatî)-Isparta
Din büyüklerimiz buyurdular ki: "Arkadaş elli sene sonra, Allah bilir ama, hadi küçükleri de görüyorum, yetmiş sene sonra şu salonda gördüklerimizin hiçbirisi yok. Yetmiş sene evvel de yoktu. Ama yetmiş sene sonra da burada hiç kimse kalmayacak. Arkadaşlar, hepimiz ahirete gidiyoruz. Şu anda biz burada oturuyoruz, aynı trende oturur gibi, ama tren gidiyor. Biz oturuyoruz ama dünya dönüyor, nefesler tükeniyor. Bu nefesler bittiği zaman şu veya bu sebeple, herkes ahiret yolcusu, herkes ahirete gidiyor. Allahü teâlâ günah işlemeyen kavme yardım eder. On seneden beri bütün arkadaşlarımıza; işimiz günahlara tövbe etmek, dedik. Cenab-ı Hakka, ahirete ne kadar dönersek, unutmayın ki, Allahü teâlânın yardımı bizimle beraber olacaktır.”
Yetenekli Kalemler'de önceki yazılar...